"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhabbet fedaisi olmak

Sami CEBECİ
26 Kasım 2014, Çarşamba
İnsanın mahiyetinde bulunan binlerce duygu, kabiliyet ve hissiyatın ana merkezi olan kalp, Samed olan Allah’ın parlak bir aynasıdır.

Bir hadis-i kudside Cenâb-ı Hak “Ben göklere yerlere sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.” (Keşfü’l Hafa 2: 165) buyurmuştur. Fikirlerin aynası olan dimağ ile hislerin aynası olan vicdandan meydana gelen kalp, mahiyetimize yerleştirilen Rabbanî bir lâtifedir. Vücudumuzun her tarafına kan pompalayan ve yürek de denilen maddî kalp, fizikî hayatımızın devamına sebep olup, sekteye uğradığı zaman insan öldüğü gibi; manevî kalp de inkârcılıkla sekteye uğradığı zaman, o insan yaşayan bir ölüden farksız hale gelir.
Cenâb-ı hak, beynimizin sağ yarım küresini şefkat, merhamet ve muhabbet gibi yüzlerce hislerin, sol yarım küresini de akıl, mantık ve muhakeme gibi yine yüzlerce duyguların merkezi olarak yaratmıştır. İşte, hislerin ve fikirlerin ana merkezi olan bu manevî kalbi, Allah (cc) yalnız kendi zatını sevmemiz için halk etmiştir. Allah’tan gayrı sevilen şeyler o kalp için azap ve elemdir. Allah namına onun yarattıklarını sevmek ise ibadettir ve elemsiz bir sevgidir. Önce Allah’ı sevip, sonra Onun hesabına mahlûkatını sevmek en sağlam, en doğru ve en zararsız bir sevme tarzıdır ve Allah sevgisini arttırmaya sebeptir. Önce mahlûkatı sevip, onu Allah’ı sevmeye vasıta yapmak ise, o tür insanların dalâlete sapasına sebep olur. Hıristiyanların Hazret-i İsa’da (a.s.), bir kısım Alevilerin Hazret-i Ali’de (ra) dalâlete düştüğü gibi.
Cenâb-ı hak insan kalbini sevmek üzerine yaratmış. Husumet ve nefret hali, önce sahibinin kalbini perişan eder, sonra da sosyal hayatın bütün dokularını harabeye çevirir. Bu hakikati en güzel bir tarzda tahlil eden Bediüzzaman Hazretleri “Muhabbete en lâyık şey muhabbettir ve husumete en lâyık sıfat husumettir. Yani, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zirüzeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstahak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.”der. (H. Şamiye s. 134)
Mümin olan kişi, elbette diğer mümin kardeşlerini Allah için sever ve sevmelidir. Zira Sevgili Peygamberimiz (asm) “Sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de kâmil iman etmiş olmazsınız.”buyurmaktadır. Bu hakikate binaen Sahabe-i Kiram, birbirini seven müminler topluluğunun en başında gelenlerindendi. İçlerinden birisi bir vakit namaza gelemeyecek olsa, hemen ziyaretine gider ilgilenirlerdi.
Sahabe mesleğinin bir cilvesini, Risale-i Nur mesleğine taşıyan Bediüzzaman Hazretleri “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.”cümlesini, dâvâsına âdetâ parola haline getirmiştir. Muhabbeti yaşatmak, husumet ve adaveti içimizden kovmak için, çeşitli vesilelerle eserlerinde muhabbeti öne çıkarmıştır. “Bazen insanın gururu ve nefisperestliği, şuursuz olarak ehl-i imana karşı haksız olarak adavet eder, kendini haklı zanneder. Hâlbuki bu husumet ve adavetle, ehl-i imana karşı muhabbete vesile olan iman, İslâmiyet ve cinsiyet gibi kuvvetli esbabı istihfaf etmektir, kıymetlerini tenzil etmektir. Adavetin ehemmiyetsiz esbaplarını, muhabbetin dağ gibi sebeplerine tercih etmek gibi bir divaneliktir.”der. (H. Şamiye s. 136)
Aynı dâvâ etrafında bir araya gelen ve kaderin sevkiyle birlikte iman ve Kur’an hakikatlerine hizmet eden İslâm fedaileri, birbirlerini samimi olarak Allah için sevmelidirler. Kalpten ve yürekten olmayan sun’i ve sahte olan muhabbetler, Nur’un hakiki ve sadık talebelerine yakışmaz ve hemen belli olur. Bediüzzaman “Medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhi ve neticesi rıza-i İlâhi olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı. Her şeyde bir ihlâs var. Hatta muhabbetin de ihlâs ile bir zerresi, batmanlarla resmi ve ücretli muhabbete tereccüh eder. İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tarif etmiş: ‘Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünkü mukabilinde bir mükâfat, bir sevap istenilen muhabbet zayıftır, devamsızdır.’ Hatta halis muhabbete tam mânâsıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler, o sırr-ı şefkat ile evlâtlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve talep etmediklerine delil, ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir.”tespitini yapar. (Mesnevî-i Nuriye s.146)
Risale-i Nur’un halis ve sadık talebeleri, birbirlerini Allah için ihlâsla severler. Özellikle, her türlü dünyevî imkânlar varken, iman ve Kur’an hizmetine vakf-ı hayat edenleri göz bebeği gibi muhafaza ederler. Bazılarının “Biz muhabbet fedaileriyiz.”diyerek dışarıya karşı muhabbet, içeride ise husumet fedaisi gibi olmaları, hiçbir cihetle bünyemizle kabil-i telif olamaz. Merhum Zübeyir Ağabey “Dışarıdan gelen insanlara her türlü nezaket ve muhabbeti gösterip, beraber çalıştığı dâvâ arkadaşlarına daha fazlasını göstermeyenlere ben riyakâr nazarıyla bakıyorum.”demesi ne kadar haklı bir serzeniştir!

Hülâsa: “Muhabbet, uhuvvet ve sevmek, İslâmiyetin mizacıdır, rabıtasıdır. Ehl-i adâvet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki; ağlamak ister, bir şey arıyor ki, onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz bir şey ağlamasına bahane olur. Hem insafsız bedbin bir adama benzer ki; su-i zan mümkün oldukça, hüsn-ü zan etmez, bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise, seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder.” (H. Şamiye s.139)
Evet, bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur. Bize fenalık da yapılsa, fenalığa karşı iyiliğin en güzeliyle karşılık veririz. Çünkü Allah (c.c.) bizden öyle olmamızı istemektedir.

Okunma Sayısı: 3607
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı