Övülmeye düşkün insan, eleştirilmeye kapalı. Nefsi kollamaktır bu.
İnsan, nefsini avukat gibi savunuyor. Onu kusursuz görüyor.
Öyle ki kusurunu gösterene de düşman oluyor.
Bir programımızın sonunda beyefendi, yanıma yaklaşıp; “Benim hakkımda size bilgi mi verdiler? Sohbet boyunca benim problemlerimden bahsettiniz.” diye ciddî ciddî yakındı. “Böyle bir şey yok.” dediysem de ikna olmadı.
Zaman zaman kelimelerle diktiğiniz elbise çok kişiye tıpatıp uygun hale geliyor. Mü’minin mü’mine ayna olması, insanın kardeşinde kendini görmesidir. Aynaya yansıyan görenin kendisidir. Ayna, gerçekleri gösterir.
Kusurlar göründüğünde aynayı değil, kusurları yok etmeli insan. İnsan da aynadır. Mü’minde gördüğü kusurlar aynı zamanda kendidir. Kusurları, omuzundaki akrebi gösterir ayna. Vesile anlamlı insan için. Görene değil, Gösterene çevirmeli nazarları. Aynayı kırmak, kusurları yok etmiyor.
Kimse ayna karşısında kendini korumaya almamalı. Okuyucu yazar, yazar okuyucu için aynadır. Aynalar yalan söylemez. Eleştiren muhatap, kendini görmeye fırsattır. Susturmamalı senin gibi düşünmeyenleri. Yoksa, körlük olur.
Yırtık bir elbiseye kimse talip olmuyor. Herkes üzerinde temiz, düzgün, yakışan elbiseler görmek istiyor. Ama elbisenin temiz olması için de kimse gereken itinayı, gayreti göstermiyor.
Temiz elbise, temiz ruha temizdir. Kirli bedeni, temiz elbise örtmüyor.
Aynaya düşman olunmaz. Ayna, kusuru yok etmez; aynayı yok etmek de kusuru yok etmez.
Her insan birer aynadır; aynayı değil, gösterdiği kusurları yok etmeli.
Okuyucu yazar, yazar okuyucu aynasında kendini görür.
Yazar da, okuyucu da yerine göre birbirine elçidirler.
Elçiye zeval olmaz.