Zaman zaman okurumuz Aziz ustaya tıraş oluyorum. Berber dükkânlarını bilirsiniz; hareketli, öğretici ve dinamik ortamlardır.
Bir de usta okuyan, halden anlayan birisi ise demeyin ortamın keyfine. Konuşulmayan konu kalmaz.
Kasıntı yapmazsanız, sıranızı beklerken pek çok konu konuşur, pek çok insanla tanışırsınız. Aziz usta Yeni Asya’yı iyi takip ediyor. Bazen yazımdaki bir detay için bile beni arar. Buraya gazeteyi getiren Abdurrahman Abi de, uğradığında fırsat varsa hemen bir şeyler okurmuş. Onun için buranın müşterileri Yeni Asya’yı tanıyor ve biliyormuş.
En son tıraşa gittiğimde, sıra olduğu için ikindi namazını kılıp geleyim dedim. Pek tanımadığım bir semt olduğu için camiyi tarif ettiler ve gittim. Meğer yanlış yola gitmişim. O esnada, genç kalfa Abdurrahman beni izliyormuş. Yanlış yola gittiğimi görünce peşime düşüp, bana rehberlik yaptı.
Namaz sonrası dükkâna dönünce Aziz Usta’ya, Abdurrahman’ın gözünün misafirin üzerinde olması oldukça güzel ve anlamlı dedim ve onu tebrik ettim.
Derken, berber koltuğuna oturunca gündem bu oldu. Her işin bir rehbere ihtiyaç duyması, rehberle işin kolaylaşacağı, Allah’ın bile, insanı dünyaya gönderirken, yaşanacak hayatı anlatan bir kitap ve o kitabı anlatan bir rehber göndermesinin hikmetleri anlatıldı bir bir. Anlatılanlar küçük bir ders gibi oldu.
Ortamda herkes konuşulan konuyu dinledi ve yer yer iştirak etti.
İslâmî İlimler Fakültesi’nde okuyan Nihat Takı, insanlara dinî konularda doğru rehber olabilmek için beş yıllık bir fakülte okuduğunu, ham bilginin insanı dinden uzaklaştıracağını ifade ederken, bir başka müşteri, az önce kendisine yol tarifi soran kişiye, bilmiyorum dediğini, tam bilmediği bir yerin tarifini yapmak kişiyi yanlış yola sevk edeceğini ve yoracağını ifade etti.
Bir adrese ulaşmak için dahi, bir rehbere ihtiyaç varsa, dünya ve ahiret yolculuğunda bir rehbere ihtiyaç duymamak akıl dışı görünüyordu.
Küçük Abdurrahman’ın hareketi bize pek çok dersin kapısını aralamıştı.
Anlaşılan her ortamın bir ders tarafı bulunuyordu. Alana, anlayana…