"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir kişiye yapılabilecek en büyük kötülük, onu meşveretsiz bir zemine terk etmektir

Sebahattin YAŞAR
11 Şubat 2015, Çarşamba
Meşveretsizlik, Peygamberimizin (asm) bile teberri ettiği bir mesuliyet alanıdır.

Bediüzzaman’dan ders almış büyükleri önemsiyoruz. Onlara ‘ağabey’ diyoruz. Hatta bırakın ders almayı, Bediüzzaman’ı görmüşse bile, onu gören gözleri seviyoruz. Bu normal şartlarda olması gereken, sürdürülmesi gereken, yaşatılması lâzım gelen bir ‘vefa hali’dir.

Onları tenkit etmek, onların hizmetlerini gözardı etmek elbette mümkün değildir. Zaten onlar da birileri tenkit etsin, tebrik etsin diye bu hizmetleri yapmış değillerdir. Onlar da bilirler ki, Rıza-i İlâhî her şeyin üstündedir. Bütün dünya küsse bile O’nun rızası karşısında bir ehemmiyeti yoktur. Ama şunu da göz ardı etmemek lâzım ki, bugün bazı insanlar, bazı teşekküller o kıymetli ‘ağabey’ler etrafında bazı derin planlar yürütmektedirler. Onları dünyevî, siyasî, şahsî emellerine alet etmeye çalışmaktadırlar. Bediüzzaman’ın hayatında yapmadığını onlara yaptırma gayreti içindedirler.

Tabiî her cemaat, şer’i meşveret sistemini işletemiyor. Bu da ister istemez bir körlüğü beraberinde getiriyor. Meşveretsizlik, tabir yerindeyse peygamberin bile çekindiği bir tehlike ortamıdır. Böyle olunca grup tarafından yetkilendirilmiş, sözcü olarak kabul edilmiş birileri, kendi özel kanaat ve karihasını (!) tepe tepe konuşturmakta ve cemaati yönlendirmektedir. Hatta işte böyle kendisine kontrolsüz güç verilmiş insanlar, biraz da hocalığı, ilim adamlığı varsa, o zaman ortaya kendisini ve çevresindekileri yiyip, sömüren ihlâssız, istikametsiz bir anlayış çıkmaktadır.

Açıktır ki, kişi istişaresiz bir zeminde ise, tek akılla düşündüğü için yanlışlara, suistimallere, etkilenmelere açık hale gelecektir. Oysa birden çok akılla düşünmek kişiyi ve toplulukları yanlış adım atmaktan alıkoyacak ve istikameti netice verecektir. Bu kişi için bir gereklilik olduğu kadar, kurumlar için de, cemaat yapılanmaları için de bir gerekliliktir. Yoksa tek kişinin verdiği kararla ortaya çıkan sosyal, siyasî, cemaati problemler ortadadır.

Nitekim istişaresiz bireysel, sorumsuz adımlar camiaları, cemaatleri, hatta daha geniş dairede bütün Müslümanları olumsuz etkileyen ve onların hak ve hukuklarını gasp eden bir takım sonuçlar doğurmaktadır. Elbette böyle durumlarda zararın daha da büyümemesi için gidişata birilerinin dur demesi lâzımdır. Ama garip olan şu ki, kimse omzundaki akrebin akrep olduğunu kabul etmiyor. Hatta ani reflekslerle, ‘sen kendine bak’ türü, tepkisel redler hemen kendini gösteriveriyor. Neticede zarar daha genişleyip büyük oluyor.

Oysa Bediüzzaman, kendisini üstad olarak, müellif olarak tartışılmaz bir konuma koymamış, kendi sözlerinin tartışılmazlığına hükmetmemiş, mihenge vurma kültürünü hayata katmış ve talebelerine öğretmiştir. Ve hayatında, Kur’ân’ın bir emri olan ‘Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’ (Şura Sûresi, 38) emrini, bir hayat hedefi haline getirmiş ve yaşamıştır.

On Üçüncü Lem’a, Beşinci İşaret’te, Bediüzzaman, insanın taşıdığı şartlar ne olursa olsun etkilenmelere her zaman açık olduğuna dikkatleri çekmektedir: “Hatta benim arkadaşlarımdan bazıları, yüz hakikat dersini kalben tasdik ile beraber, benden işittiği ve bana karşı da fazla hüsn-i zannı ve irtibatı varken, kalpsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyakârane iltifatına kapıldı, onun lehinde, benim aleyhimde bir vaziyete geldi.”

Buradan benim anladığım, bir kişi Üstad’dan yüz hakikat dersini bizzat dinlemiş, kalben tasdik etmiş, Üstad’a karşı fazla sevgisi, hüsn-ü zannı da olabilir, hatta irtibatı da olabilir, ama bu kişinin bunca artı özellikleri onun yanılmayacağı, onun zaaflarının olmayacağı, onun kör hisler taşımayacağı, yani ilerideki büyük ve ebedî lezzetleri bırakıp, dünyevî, geçici lezzetlere kanmayacağı anlamı ihtiva etmiyor.

İnsandaki kör hisler, insanın tercihleri üzerinde öyle etkilidir ki, konunun devamı olan Yedinci İşaret’te, şöyle denilmektedir; ‘Hem insandaki hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı ileride gayet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor, belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalp ve akıl susarlar, mağlûp oluyorlar. Şu halde, kebairi işlemek imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.”

Satırlar bize, kimsenin kutsanamayacağı, kimsenin hatasız kabul edilemeyeceği, kimsenin sorgulanamaz olamayacağı konusunda tahkik ehli olmayı salık veriyor. Evet, ölçümüz odur ki, ağabey de olsa, kardeş de olsa düşünce, hareket, tavır ve tutumları ne kadar Risale-i Nurlara uygunsa o nispette dikkate alınacaktır. Bu noktadaki büyüklük, dâvâya, Nurlara, Üstada, meşverete, şahs-ı maneviye sadakat ölçüsündedir. Yine Risale-i Nur diliyle, ‘büyüklüğün şe’ni tevazudur.’ Kişi dâhî de olsa, şahs-ı manevî karşısında ehemmiyetsizdir.

Bir kişiye yapabileceğimiz en büyük kötülük, o kişiyi meşveret-i şer’iyenin olmadığı, istişaresiz bir zemine terk etmektir.

Okunma Sayısı: 1704
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bekir

    11.2.2015 10:59:40

    Çok değerli bir makale olmuş. İçimden geçirip de dile getiremediğim bir konuyu ele almışsınız. Kimseyi kırıp dökmeden, incitmeden ama doğruya karşı da susmamak gibi bir üslup... Takdir ve tebrik ediyorum. İnşaallah devamını bekliyorum. Selam ve Dua ile...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı