"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu bilgiyi paylaşmam gerekiyor

Sebahattin YAŞAR
09 Mayıs 2016, Pazartesi
Bir camianın içinde olunca haliyle zaman zaman kulağınıza bazı özel bilgiler de fısıldanıyor.

Gerçi bu paylaşacağım bilgi bir fısıldaşma değil, üç kişiyle bir yol yürüyüşünde savunulur hale gelmiş bir fikirdir.

Beyefendi, iş adamı. (Tabiî bütün iş adamlarına suizanla bakmadan) Yurt dışındaki bir okuma programımızda bizi ziyarete geliyor ve cemaati dizayn anlamında cümleler kurmaya başlıyor: ‘Kardeş artık şartlar çok değişti. Şükür şimdi çok imkânlarımız var. Bizi anlayan ve ihtiyaçlarımıza cevap veren idareler mevcut. İşler bu noktaya gelmişken bizi engellemek isteyenler var. Artık böyle bir çağda umumî meşveret gibi kavramlar ne kadar ihtiyaca cevap verecektir. Bunun için kalkıp bir de umumî meşveret gibi bürokrasi ile uğraşamayız. Yani umumî meşveret bizi dinlemezse, mahalde kararımızı alır, uygularız. İmkânlarımız var, açarız medresemizi, koyarız üç beş öğrenci ve işimize bakarız.’

Soruyorum, bu tavır cemaate rağmen adım atmak olmaz mı?

O zaman bizi dinlemeleri ve kararlarımızı uygulamaları lâzım. Bizim şu anda on tane medrese açacak imkânlarımız var. Zaten gazetenin siyasî duruşu bütün atacağımız adımların önüne engel oluşturuyor. İstişare heyetiyle siyasî tavır mı konuşulur? Hem ne anlasın onlar dünya siyasetinden.

Peki bu konular sizin mahal meşveretinizde konuşulmuyor mu? Siz de görüş ve düşüncelerinizi oralara yansıtsanız, olumlu ve olumsuz boyutları konuşulsa daha iyi olmaz mı?

Cevap, yine insanları küçümser bir üslûpla, ‘Yahu onlardan bizi kim anlayacak? Bir de danışılsa ne olur, danışılmasa ne olur? Mesele hizmetse, bunu illaki bir heyetten geçirmenin bir anlamı var mı?

Emanet cümlelerimiz bunlar. Kişinin niyeti ve cümleleri açık. Kişide benlik gelişince, cemaat ruhu zayıflıyor. Kendini önemli gören şahs-ı maneviyi önemsiz görmeye başlıyor. Zaten hastalanma da budur.

İstişareyi hafife alan, parayla, imkânla her türlü işi yapabileceğini düşünen bir anlayış manevî hizmetlerde nasıl bir sonuç meydana getirecektir? Bediüzzaman’a yapılan bunca tekliflere o neden ilgi göstermedi?

‘Bizim etkimiz var, yetkimiz var, imkânlarımız var, istediğimiz adımları atma potansiyelimiz var, bizim görüş ve düşüncelerimize ister katılsınlar isterse katılmasınlar’ anlayışı Nur dairesine hiç mi hiç yakışmayan bir anlayıştır.

Bu siyasete bulaşan anlayışın bugün geldiği nokta ortada değil mi? 

Bir de, ‘Meşveret dediğin nedir ki, üç beş kişi. Onlarla istişare etsen ne olur etmesen ne olur.’ cümleleri ihlâsın dibe vurduğunun bir göstergesidir.

‘Hakikî imanın kâinata meydan okutabileceği…’ gerçeği, nedense hep gözardı ediliyor. Ve sayıyla, imkânla bu işler değerlendiriliyor. Ne acı!

Oysa Cenâb-ı Hak’kın rahmeti cemaat üzerinedir. Cemaat olmak demek de imtizaç-ı efkârdır, düşüncelerin uyumudur. Bu yoksa, o ortam bir cemaat ortamı değil, olsa olsa bir ‘yarenler topluluğu’dur. O onun enesini şişirir, o da bir başkasının. Bir başkaları da bunların enelerini şişirip hizmet diye çalıştırırlar.

Böyle insanlar biraraya gelirler, görüşürler, konuşurlar sonrasında da hiçbir bağı yokmuş gibi bir halet içerisinde dağılıp giderler. Hatta bazen ilk kez böyle ortamlara gelen birisine gösterilen nezaket ve ilgi, on yıllardır orada bulunandan esirgenir. Mesele kişisel dostluklar kurmaktan öteye gitmez.

Peki, bu emanet bilgiyi neden paylaştım? Çünkü bu anlayış şu anda bazı mahallerde, şahs-ı maneviye rağmen medrese açıp hizmet iddiasında bulunuyor. Cemaatin bu bilgiyi bilmesi lâzımdır. Böyle anlayışlar suret-i haktan görünüp, hizmet diye cemaati siyasete alet etmektedirler. Bozulma artık bu yolladır.

Cemaate rağmen cemaat olmaz. Havuzda enesini eritemeyen cemaate dahil olmuş olmaz. ‘Nahnu’nun değil ‘ene’lerin ön planda olduğu böyle bir anlayışa hizmet denilebilir mi? Bediüzzaman’da böyle bir hizmet tarzı var mı?

Okunma Sayısı: 2932
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yalçın da

    9.5.2016 22:41:10

    Çok güzel bir tespit. Bu tip virüsler temizlenir inşallah içimizden

  • Garib Doğu

    9.5.2016 17:21:57

    Bediüzzaman' da böyle bir hizmet tarzı yok. Bu iş adamı kendi dünya işiyle, mukaddes iman Kur'an hizmetini birbirine karıştırıyor. İşkembeden,sadırdan konuşuyor. Heva ve hevesini ve arzusunu konuşturuyor. Ortak aklın işlediği Meşveret sistemini küçümseyen,şahsı maneviye önem vermeyen,cemaatı hafife alan kişi fikri,siyasi ve içtima-i dalalet içinde olup, Risale-i Nur'un Meslek ve meşrebinden ayrılmış demektir. Ene bu adamı şaşırtmış,hizmet tarzı açısından derin dalalet vadilerinde at koşturur hale getirmiştir. Üstadımız,ehli dünyanın hangi imkânına tenezzül etmiş,hangi büyük maddi imkânlarla hizmet etmiştir. Aksine dünyevi imkânların en az seviyede olduğu,adeta kıtlığın yaşandığı bir devirde iman ve Kur'an hizmetini yürütmüştür.İnayet-i İlahiye'den başka hangi güce dayanmıştır?

  • musa hasbahcedegulacanoglu

    9.5.2016 17:08:34

    revacda olan bir hastaligin tam anlami ile kalbinden bahsetmissiniz muhterem abim...RABBIM BIZLERI BOYLE DUSUNCELERDEN BERTARAAF EYLESIN AMIN...

  • DEMOKRAT

    9.5.2016 14:03:12

    Harika bir tespit.Kurt artık tamamen bünyeden....

  • Hasan Aksoy

    9.5.2016 13:51:57

    Sayın sebahattin yaşar bey kardeşim. Camia olarak yaşadığımız olayların iç yüzünü deşifre eden çok güzel bir yazı kaleme almışsınız.eline, yüreğine beynine Allah sağlık versin.amin.Allah razı olsun.selamlar. Hasan Aksoy/Antalya.

  • Toygar

    9.5.2016 11:51:08

    Buna benzer bir hadiseye şahitliğim var olduğu için söylemekte bir beis yok sanırım: Cenâb-ı Hak nasip etmeyince nur talebesi de olunmuyor, nur talebesi gibi de davranılmıyor. İnsan nefsini binek olarak kullanmaya bir başladı mı, gerisi sökük çorap misali ortaya dağılıveriyor. Sorsan, kendini anlatacak ve seni yanlış çıkaracak o kadar çok bilgi(?) sahibi ki, makamına, hizmetlerle geçen ömürlerine hürmet etsem mi etmesem mi arada kalıyorsun. Tabirimi mazur görün, nurun "kelli felli adamları" kendi kel'ini görmekten uzakta duruyor ve seni dinlemek için de emin olun ki ne vakitleri var, ne de niyetleri. Çok üzülüyorum, bu dibe vurmuşluğa.. Ancak bir ümit ki içimde, dip noktası yükselmenin de habercisidir. Kaybolmaktan korkmuyorum çünkü dava sahibine ait, O istemedikçe de kaybolmayacaktır. Aciz beşerin, zavallı tasarruflarına dûçar olsa bile!..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı