Bazen bir musibet, bir haksızlık, bir hukuksuzluk insanı yeni adımlar atmaya iter ya, işte bu da öyle bir şey.
Beyefendi, üç gün boyunca yapılan bütün Risale-i Nur derslerini dikkatle dinledi. Pek çok notlar da aldı. Okunan derslere bir ihtiyaç hali içerisinde olduğu her halinden belliydi. Ve programın son gününde üç gün boyunca konuşmadığı cümleleri de içine katarak nihaî cümlelerini kurdu:
“Ben cemaat içinde yaşadıklarımdan ve katıldığım gerek mahal ve gerekse umumî istişare toplantılarından, oralarda gördüğüm kişisel bir takım problemlerden bir sonuç çıkarıyorum. Nedir bu sonuç? Şudur; anlaşılan benim ‘adam’ olmam lâzım. Hatta yetmez ‘dâvâ adamı’ olmam lâzım. Bu da yetmez, hak ve hukuka duyarlı, kimseyi zillet altında bırakmayan, ama kimsenin de zilletine girmeyen izzetli, hür, dâvâsına sadâkatli bir dâvâ adamı olmam lâzım. Çünkü ben kendi kendime, ‘Falanca ağabeydir, falanca bu işe ömrünü vermiş bir kişidir.’ gibi içimde kurduğum cümlelerle o kişilerin -hukukumuzu bilmemek sonucu- hamiyetli ağabeylerin bize istibdadını netice veren adımlar atmasına sebep oluyorum. Oysa benim kendimin ve cemaatimin hukukunu korumam onun yanlış adımını da engelleyen hayırlı bir adımdır. Bazen sessiz kalmak bile haksızlığın büyümesine katkı sağlıyor. O zaman vicdanen rahatsız oluyorsun, ‘Keşke orada müdahale etseydim, kanaatimi söyleseydim’ diyorsun, ama iş işten geçiyor. Ben şimdi anladım ki, benim bu işe müdahil olmam lâzım. Pısırık yapıdan, ağam, ağabeyim bilir anlayışından kurtulmam lâzım. Meşveretin hak ve hukuku adına parmağımı daha bilinçli kaldırmam lâzım. Derslerden anladım ki, koyunları benim gütmem lâzım. Ona buna havale yapılan işlerden, hizmetlerden çıkacak arızadan da şikâyetçi olma hakkım olmuyor. Üstad bile, ‘Benim de bir reyim var.’ demiş. ‘Benim de sözlerimi mihenge vurun.’ demiş. Ben anladım ki iş başa düşüyor. Sahip çıktığın, hakkını, hukukunu müdafaa ettiğin dâvâ senin oluyor. Bana söyleyin lütfen bu hizmet tarzım doğru mudur?’
Mevzu bu. Ağam bilir, paşam bilir, ağabeyim bilir yok. Benim kaldırdığım parmağın neticesinde atılan adımlardan, alınan kararlardan ağama, ağabeyime hesabı sorulmayacak. Nurun satırları ne diyorsa o. Ağam da, paşam da, ağabeyim de, ‘Nurun satırlarından söylüyorsa, şahs-ı maneviden söylüyorsa, istişareden söylüyorsa’ baş, göz üstüne.
Yoksa, kusura bakma ağam!