Bazen çokça görüşmüş olmaktan dolayı eskir yüzler.
Düşünün ki, 20 yıldır, 30 yıldır aynı insanlarla yaşıyorsun ve aynı huylarla muhatap oluyorsun. Tabiî sen de onlar için ayrı bir huysun. Bu bir imtihan.
Hatta gurbetlerde öyle oluyor ki, anneden, babadan, ağabeyden, kan kardeşten daha çok o insanları görüyorsun.
Böylece bütün hatıralar o insanlarla oluşuyor. Küçük bir maddî manevî ihtiyacın olsa, başvuracağın ilk kişiler işte o insanlar oluyor.
Farklı memleketler, farklı renkler, farklı ırklar, farklı kültürler, ama aynı duygular, aynı düşünceler, aynı kardeşlik ruhu. Nur Talebeleri bu yönleriyle de ele alınmalıdır. Aynı dâvâ içinde bir farklı şehre, bir farklı ülkeye gidiyorsun. İlk kez görüşüyorsun, ama aynı satırlarda, yıllarca aynı mahallede komşu olmuş gibi birlikte gezinmişsiniz. Ömrünüz neredeyse aynı atmosferde geçmiş. Aynı duygular, aynı coşkular. O kelimeler ona da sana da bir şeyler fısıldamış. Seni de beslemiş aynı mana onu da. Bu yönüyle farklı bir şehirde yaşamanın bir farklı yok. Beslenilen kaynak aynı. Doku aynı. Kumaş aynı. Sadece desenler değişiyor. Bu da ayrı bir güzel. Nice okumuşlara taş çıkartırcasına, nurun sofralarından beslenenler harika pencereler açarlar ortamlara. Onlar farklı aydın.
Kader arkadaşlığı yaşananlar. Ahirette yaşanacak ortak mekânlar birlikte kurulmuş. Cennet, şahs-ı manevî ile kurulmuş. O köşklerde, o bağlarda, bahçelerde her bir kardeşin özel emekleri var. Düşünün Cennet bile birlikte örülmüş. Dünya şahs-ı manevî ile kurtulacağı gibi, ahiret mekânları da yine şahs-ı manevinin emekleriyle kazanılıyor.
Evimizi yapan usta, biriketleri taşıyan işçi, boyacı, sıvacı, sucu, elektrikçi, marangoz ve daha nice nice emekler… Hepsinin Cennetimizde emeği var. Rızayı kazanan bir kul olmak, tek başına olmuyor. Büyük kazanmaklar yine şahs-ı manevî ile oluyor. Bundandır ki, dâvâ arkadaşlarımızı kocaman görmeliyiz. Sevmeliyiz kardeşlerimizi.
Çakıl taşı hükmündeki kusurlarını Uhud Dağı azametinde ve Kâbe hürmetindeki güzelliklerin önüne koymamalıyız. Toz kondurmamalıyız onlara.
Her karşılaşmamızda heyecan duymalıyız, dâvâ arkadaşlarımızla.
Hayatı anlamlı kılan şeydir muhabbet. Yunus gibi, ‘Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.’
Tamir edilecekse bile, bu, sevgiyle daha mümkündür.