İradenizi sarf edip, nefsinizi dinleyip yanlış bir adım atıyorsunuz. Bunun bir yanlış olduğunu aklınız da vicdanınız da size söylüyor; ‘Bunu yapmamalısın’ diyor. Ama aklın, vicdanın ikazlarını dinleyen yok. Nefis baskın.
Durum böyle iken, o yanlış davranışı gerçekleştirme saati yaklaştı. Sizin iradeniz, istek ve arzularınız dışında bir şeyler gelişiyor ve bir de bakmışsınız, olaylar sizi o yanlışı gerçekleştirmekten uzaklaştırmış. Başka gündemler devreye girmiş. Ne bileyim işte, çocuk hastalanmış, beklenmeyen bir misafir gelmiş, annen düşüp ayağını kırmış veya –örnekler hep olumsuz olmasın- çok sevdiğiniz ve değer verdiğiniz birileri sizi görmek için gelmiş vb. Bu takdirde, yeni gelişme sizin o planladığınız, adımı atmaktan alıkoymuş.
Soru şu, sizin niyetlendiğiniz o davranışı yapamamanız hayır olmuştur, ama bu hayrın oluşması için ne gibi etkenler devreye girdi?
Ben bunu şöyle anlıyorum: Siz bir güvenli şahs-ı manevî içindesiniz. Ona da itimat etmişsiniz. Lâyık olmaya da elinizden geldiğince çalışıyorsunuz. Haliyle o şahs-ı manevideki bütün gelişmeler sizi de gıyabınızda etkiliyor. Sizin de içinde olduğunuz o topluluğun istiğfar ve tövbesi, sizin gün içindeki meyillerinizi, adımlarınızı etkileyen bir takım sonuçlara dönüşüyor. Kötülüğe olan meylinizi kesiyor. Normal şartlarda niyet ettiğiniz o kötülük; o şahs-ı manevinin yakarışları ve tövbeleri ile sizi de etkisi altına alıyor.
Düşünsenize, dünyanın her yerinde, her namaz vaktinde sizin de içinde olduğunuz bir topluluk sizin şerlere, kötülüklere meyillerinizin kesilmesi için, gönüllere hükmeden Rabbimize sürekli bir yakarış ve yalvarış içerisinde.
Yapmaya niyetlendiğimiz ve cüz’î irademizi de sarf ettiğimiz bir kötülüğü yapmıyorsak, bu güçlü bir şahs-ı manevinin bizim meyillerimizi de yöneten bir istiğfarda bulunduğunun âlâmetidir. Cüz’î iradenin sarfı kişinin imtihan noktasıdır, ama şahs-ı manevinin devreye girmesi ise işin rahmet cihetidir. İnsan buna ne kadar şükretse azdır.
İşin sırrı; “Duâ ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.”
Sözler.