Henüz daha yirmili yaşlarda bulunan Bediüzzaman, Van’da, Vali Tahir Paşa ile bazı gazetelerden havadis okuyarak, âlem-i İslâmla alâkalı hususları öğrenip mütalâa ediyordu.
Yine bir gün Tahir Paşa bir gazeteden müthiş bir haberi Bediüzzaman’a gösterir. Haber hakikaten dehşetli bir planın habercisidir.
‘İngiliz Meclis-i Mebusanında Müstemlekât Nazırı, elinde Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, ‘Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız, yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız.’ (Tarihçe-i Hayat, s. 81)
Evet, işte bu müthiş haber Bediüzzaman’ın dünyasında tarifi güç bir tesir uyandırır. Zaten istidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlâs, cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman, bu havadis üzerine, ‘Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim.’ diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır. (A.g.e., s. 81)
Olayın sonrası ilginç, Bediüzzaman hemen İstanbul’a gider ve oradaki yöneticilerle, ilim ehli ile, insan toplulukları ile guruplar halinde görüşmeler yapar, meşrûtiyeti anlatır ve Şarki Anadolu’da düşündüğü Medresetüzzehra üniversitesini gündeme getirir. Tek başına bir kıpırdanmanın, toparlanmanın, heyecanlanmanın dinamiği haline gelir. Tabiî Saray’a da, ittihatçılara da tam uymayan özel duruşuyla hedef haline gelir.
Dikkate sunmak istediğim şey şu, İslâmiyetle alâkadar bir sinsi planı ihtiva eden bir gazete haberi Bediüzzaman’ın dünyasında kocaman bir dalgalanmaya ve müsbet faaliyetler zincirine vesile oluyor da, şimdilerde gerek Müslümanlar ve gerekse Nur Talebelerinin hayatlarını, hizmetlerini, iman ve Kur’ân faaliyetlerini içine alan gelişmeler yaşanıyor, Risale-i Nurlar iki yıla yakın bir zaman içinde basım ve neşri engelleniyor da Nur Talebelerinin büyük bir kısmında bir kıpırdanma, bir hareket meydana gelmiyor. Bu nasıl bir şeydir?
Veya şimdilerde Risale-i Nurların orijinal metinleriyle neşir serbestisi gibi bir muhteşem gelişme yaşanıyor da, siyasete müteallik küçük meselelerde deklerasyonlar yayınlayan heyetlerde (!) duymamak, görmemek, haberi olmamak gibi bir körlük hali yaşanıyor. Bu da nasıl bir şeydir?
Nurun bayramı yaşanıyor. Nur, inayete mazhar olduğunu apaçık gösterir da bu heyecan, bu sevinç hali neden bazı gönüllerde beklenen etkiyi göstermiyor. Acaba içeride bir hastalanma mı söz konusudur?
Elbette bunlar imtihan halleri. Bizim için asıl iş, hizmet şimdi başlıyor.
Bediüzzaman, nasıl bu hileli, kurnaz İngiliz siyasetiyle ortaya konan proje karşısında fevaran edip, atılması gereken olumlu, anlamlı adımları bir bir sahneye koyduysa, bizim de Risale-i Nurlarla ilgili gelişmeler lehimizde cereyan etmesiyle birlikte, hizmet adımlarımızı, ciddî bir heyecan ve şevk içerisinde sahneye koyma zamanımızdır.
Yeni Asya Gazetesi’nin tertip etmiş olduğu kampanyalar, çıkan eserler, broşürler, dergiler hanelerimizde okunmayı, mütalâa edilmeyi bekliyor. İnsaniyet, İslâmiyet için son nefesine kadar büyük bir gayret içinde bir hayat yaşamış olan Bediüzzaman, elbette onun Kur’ân’ın malı olan eserlerini okuyanlardan, istifade edenlerden İslâm’a, Müslümanlara ve insanlığa dair küçük küçük de olsa himmetli adımlar beklemektedir.
Herkesin, atabileceği bir adım mutlaka var ve bekliyor. Sinerji, sizin ona katılmanız durumunda sizde etkisini gösteren bir şeydir. Yoksa enerji ile bağlantısı kesilmiş lamba gibi kalırsınız, Allah muhafaza.
Öğretmen, öğrencilerdeki olumlu enerjiyi harekete geçirince kendisi de o olumlu enerjiden, güçten istifade eder. Nur Talebeleri de, nurun hakikatleri insanların dünyasında etkisini göstermesiyle bu güce, enerjiye sahip olacaktır.
Mutlu olacak ve neşe duyacaksanız; mutlu edecek ve neşelendireceksiniz.