Haftanın günlerinden biriydi. Hangisi tam hatırlayamayacağım.
Komşu bakkalımızın yeğeni Sedat, kazanmış olduğu fakülteyi okumaktan vazgeçmiş, şehrine dönmüştü.
Artık üniversite tahsili yapmayı da düşünmüyordu.
Üniversite tahsili yapmasını isteyen amcası bizim bakkalımız olduğu için, yeğenine, ‘Gel bizim orada bir hoca var, onunla bir tanış istersen.’ demiş.
Sedat bizimle tanışmaya geldiğinde okumamakta kararlı görünüyordu.
Sedat’ın hakikaten konuşulmaya, rehberliğe ihtiyacı vardı.
Daha detaylı konuşmak üzere Sedatla pazar gününe anlaştık.
Pazar akşamı bizim eve gelecek ve birlikte çay içecektik, çay bahane sohbet edecektik.
Sedat tam ayrılırken, ‘Hocam benim Serdar diye bir kardeşim var, onunla gelebilir miyiz?’ dedi. Ben de, ‘Ne demek tabiî’ diyerek dâvet ettim.
Pazar günü geldiler, birlikte eve çıktık, çay içtik, sohbet ettik.
Fakat o kadar çok konu vardı ki konuşacak bir oturumda bitiremedik.
Haftaya Pazara tekrar anlaştık.
Bu sefer Sedat ve Serdar arkadaşları Necmi’yi de dâvet etmişler.
Yine çok hoş sohbetler ettik.
O günün sonunda, bu Pazar oturumunu haftalık bir sohbet programına dönüştürmek için anlaştık.
Sonra onların arkadaş çevrelerinden Ahmetler, Mehmetler derken, yirmi kişiyi bulan sohbetler yapar olduk.
Tabiî bu sefer gençlerin dışında haftalık Risale okumalarını yapacak bir de ağabey dâvet etmeye başladık. İş iyice büyümüş ve ciddileşmişti.
Bu serüvene pek çok katılanlar oldu. İş iyice oturdu.
Çiğköfte partileri, tatlı ikramları, yemekler, pastalar…
Derslerimiz çok zevkli, çok renkli geçiyordu.
Haftalık halı saha maçlarımız oluyordu.
Dönem sonlarında farklı bir şehre üç beş günlük gezi ve okuma faaliyetleri yapıyorduk. Bu muhteşem faaliyete şükür ki hiç ara vermedik.
Yüzlerce gencimiz ‘Pazar Grubu’ elemanı diye anılmaya başlandı.
Onlardan her birini şahs-ı manevî ile tanıştırdık. Merkezi sohbetlerimize gelip, gittiler. On beş yirmi yıl böyle geçti. Şimdilerde hepsi öğretmen, mühendis, doktor, öğretim elemanları gibi değişik değişik meslekteler.
Geçen dönemin sonunda artık bütün gençlerimiz lise hazırlık grubu idi ve büyük çoğunluğu da üniversite kazandı ve gittiler.
Neredeyse artık biz de mezunlar veriyorduk. Ama içimizde, ‘Acaba artık ‘Pazar Grubu’ bitiyor mu?’ diye bir hüzün vardı.
Bir Cumartesi günü ofisine gittiğimiz bir kardeşimiz, ‘Hocam sen bizim büyük çocuklarla ilgilendin, ama bizim en küçüğü ihmal ettin. Şu an o, herhangi bir programa da katılmıyor. Ne olacak bu gidişat?’ diyerek takıldı.
Mazeret yapacak bir durum yoktu. ‘Ya Allah’ dedik ve önceki haftalarda yeniden sohbetlere başladık. Ben sadece ilgili olabileceklere mesaj gönderdim.
Bir de baktık ki, on beş genç, -büyükler hariç- sohbete geldiler. Pırıl pırıl liseli gençler.
Bizim kıymetli yazar Mustafa ile birlikte ‘derinden bir Oooohhh çektik’ ve binlerce şükrettik. Ve şimdi ‘aynen devam’ işaretiyle 2017 serüveni yeniden başladı.
Ama bu kıpırtıya vesile olan Hüseyin’i yürekten tebrik etmek lâzım ve diğer kahramanları.
İnsanlara faydalı olan bir faaliyetin içinde olmak ne anlamlı bir şey!
Allah, bizleri son nefesimize kadar bu hizmet-i imaniye ve Kur’ânîyeden ayırmasın, inşallah.
Duâmız bu.