Risale-i Nurların tarihî serüvenine bakıldığında, dünya tarihinde böyle maceralı bir eserin meydana geldiği görülmüş değildir.
İlginç ki, ne zaman sürgün başlar, ne zaman sıkıntılar yaşanır ve ne zaman takibat yaşanır işte tam da o zamanlar ilhamlar, ikramlar, ihsanlar imdada yetişiyor.
Yani dünya tarihinde at sırtında, cephe hattında, kurşunların uçuştuğu bir ortamda yazılmış bir eser var mı?
Ve bu eser bir İşaratü’l-İ’caz adında Kur’ân tefsiridir. Yani normal şartlarda böyle bir eser vücuda getirmek için kaynak eserler lâzım, yoğunlaşmış bir kafa lâzım, sağlıklı düşünecek bir ortam lâzım değil mi?
Diğer taraftan hapishane ortamı her türlü çile, zor şartlar, kısıtlanmış imkânlar, -20 derecelerde bulunan oda şartları ve ilerlemiş bir yaş, ama hedefinden zerre kadar sapmayan bir hayat hali.
Burada dikkat çekici bir şey ki, önemli eserlerin vücuda gelmesi şartları ve ortamları nedense hep zor şartlardır ve neredeyse imkânsız durumlardır. Buradan anlaşılıyor ki, bu eserlerin vücuda gelmesi bir ihsan-ı İlâhîdir, bir ikram-ı İlâhîdir.
Bilindiği üzere, Risale-i Nur eserleri bakanlar kurulu kararı ile Türkiye’de antika eserler gurubunda yer aldı. Hatta koruma altına alınma adımı atıldı. Allah’tan ki bu eserlerin koruyucusu Allah ve bu eserlerin sahibi de okuyucuları olduğu için Yeni Asya’nın çabalarıyla yeniden eski haline dönüldü.
Yani artık Diyanet de basabiliyor, dağıtabiliyor diğer yayınevleri de.
Böylece Bediüzzaman’ın Diyanete yüklediği misyon da gerçekleşti.
Gelişmeler onu gösteriyor ki, kader sayfaları bir bir çevriliyor.
Risale-i Nurlar önündeki engeller, şöyle veya böyle bir bir kalkıyor.
Benim asıl dikkat çekmek istediğim ise, telifi, neşri, taşıdığı Kur’ânî hakikatler ile inkişafı adeta bir harika olan bu eserler neden hâlâ liselerde, üniversitelerde birer ders olarak okutulmuyor?
Başka ülkelerde böyle harika eserler baş tacı ediliyor, bütün genç nesillere özel programlarla tanıtılıyor ve böyle düşüncelerin yayılması sağlanıyor.
Ülkemizin içinden geçtiği olaylar, tam da sağlam temelli pozitif adımların atılmasını gerekli kılıyor.
Bugün Bediüzzaman ve eserleri üzerinde şu toplumda aklı selim kimsenin bir itirazı söz konusu değildir. Tam aksine Bediüzzaman’ın müsbet hareket uygulamalarına, şiddet ihtiva etmeyen ve manevî adımları gerekli gören Kur’ânî anlayışına ihtiyaç olduğu değişik kesimler tarafından gündeme getirilmektedir.
Risale-i Nur eserleri yüz yılı aşkın bir devir içinde, pek çok inişli çıkışlı sosyal olayların sürecinde bireye, topluma, toplumlara bir hayat kaynağı olduğuna dair rüştünü ispat etmiş bir eserler manzumesidir.
Akla gelmiyor mu, mademki toplumumuza, gençlerimize bu kadar olumlu etki yapmış bir maddî ve manevî hayat kaynağı içindeyiz, neden bu hazine liseli, üniversiteli gençlerimize ulaştırılmıyor?
Farklı ülkelerden, farklı renklerden milyonlarca insanın maddî ve manevî hayatına olumlu etki etmiş ve etmekte olan bir eser külliyatı okullarda neden ders olmasın. Yani bireysel, sosyal sıkıntılarımızın def edilmesi için neden atılması gerekli adımlara yer verilmesin.
Zihinlerdeki negatif potansiyeli yok edip, pozitif potansiyelin uyanmasına katkı sağlamak bu tür adımlar idarecilerin omuzlarında bir sorumluluktur.
Bu ülkede bir anket yapılsa, ‘Risale-i Nurların ders kitabı olarak yer almasını istiyor musunuz?’ dense, emin olun Doğusu ile Batısı ile ciddî bir pozitif alâka ortaya çıkacaktır.
Yetkililer, Said Nursî lisesi, Said Nursî Üniversitesi, Bediüzzaman sokağı diyeceği yerde, Said Nursî’nin eserlerini genç neslin gündemine getirse çok daha isabetli olacaktır.
Said Nursî’ye verilecek iade-i itibar, okullarda Risale-i Nurların ders olarak okutulmasıdır.