Zaman zaman sizde de, ‘amaan boş ver bunları’ deyip uzaklaştığınız, ‘hele biraz daha bekleyeyim’ deyip ötelediğiniz konular oluyor mu?
Kabalık nezaketi yok ediyor, beyefendiliği çiğniyor, mahalleye, memlekete kök söktürüyorsa, o zaman ne yapıyorsunuz?
Gerçekten ne yapıyorsunuz böyle durumlarda?
Var mı her yerde kullanılacak bir takım genel geçer metotları olan?
Gözlerinizin içine baka baka yalan üretenlere, sahteciliği meslek edinenlere, kelimeleri hep kaypak, güvensiz, özensiz seçenlere ne yapıyorsunuz?
Lütfen söyleyin, öğrenmek istiyorum.
Daha yakın zamanda sevgili hanımefendi öğrencim, izin istedi, kürsüye geldi ve kendi yazdığı bir şiirini paylaştı.
Öyle bir paylaştı ki, burnumun direği sızladı. Tutamadım kendimi. Hıçkırıklarla…
İlginç olan dinleyen öğrencilerin hepsi de gözyaşları içindeydi! Ağlıyorlardı! İlk kez bir eğitim unsuru bu kadar içeri dokunmuştu. Ağlatmış onları.
Kimi de şaşkın şaşkın, kendisi de ağlayarak ‘İşte ders budur!” diyordu.
Hoca ve öğrenciler ilk kez gözyaşlarıyla kapatıyordu bir dersini.
Hatta hiç silmeden damlaları, yüz hatlarında çizik çizik… Damlıyor da damlıyor…
Neyse.
Neden bunları paylaştım ki!?
Onu da bilmiyorum.
Aslında biliyorum. O çocuğun duygularını çiğnemiş birileri. Birileri sevgiyi/sevgiliyi tepelemiş. Kâinatın titreyeceği bir şeyler olmuş. Kalp kırılmış. Daha ne olsun.
Emin olun şimdi bu kelimelerin peşindeyken yine hiç karışmadan, aynı hatları kullanarak gözyaşları buraları yol eyledi.
Dağ başında zor geçilen bir keçi yolu gibi, gözyaşları bu hattı sürekli kullanmaya başladı. Oysa ben ne düşünceler içerisindeydim az önce. Oysa neler neler paylaşmayı hayal ediyordum. Şimdi gözyaşları içerisindeyim. Gözyaşı ne söyler okuyucuya bilmiyorum ki. Ama duygularımın daha bir olgunlaştığını, artık her şeyi, her zaman söylemediğimi, kimi sözlerimi sona sakladığımı, kimini eğittiğimi, hatta hiç söylemez olduğumu hissediyorum.
‘Bu da bir gelişme midir, bir olgunlaşma mıdır?’ bilmiyorum.
Ama doğrusu kendimi böyle daha iyi hissediyorum.