İnsan haddini bilecek. Bu, çok önemli bir şeydir.
Bu konu, bir kul olarak haddini bilmek, bir sorumlu idareci, bir vatandaş, bir camianın mensubu ve bir evlât olarak haddini bilmek gibi uzayıp gider.
Ve her aşamadaki had de önemlidir.
Beyefendi oturmuş, cemaatin şahs-ı manevisini eleştiriyor.
Sistemi eleştiriyor, yapılan meşvereti eleştiriyor, seçilen kişileri eleştiriyor, alınan kararları eleştiriyor.
‘Şöyle olması lâzım’, ‘böyle olması lâzım’ diye sağa sola ahkâm kesiyor.
Bunu da, hamiyet libasına bürünerek yapıyor.
Sağından solundan da ‘ene’sini kabartan fısıltılar geliyor. Bu sefer daha bir heybetleniyor ve ‘Üç beş kişi bir araya gelmiş bir cemaat olmuş, bir takım kararlar almış’ diyor.
Bu cümleleri kurduğu mekânda, o üç beş kişi diyerek küçümsediği hamiyetli, gayretli, edepli insanların emekleriyle alınmış, tapusu da halen onların üzerinde olan bir mekân.
Oh ne güzel!
Ortamın oluşmasında bir katkısı yok, elini cebine atma zamanlarında piyasada yok, meşveret seçimi zamanlarında, ‘Ben aday değilim, bizden daha lâyık olanlar var.’ diye mütevazılığa bürün, zaten şimdilerde seçme ve seçilme kriterlerinden de hiçbirini taşıma, hizmet tevziinde geride, ücrette ön planda yer al, o şahs-ı manevinin referansına dayan ve orada keyfet sonra da kalk şahs-ı maneviyi eleştir.
Var mı böyle bir şey Allah aşkına?
Yetmedi, arkasından cemaatin şahs-ı manevisini, kişileri, hizmetleri, neşriyatı, sistemi, işleyişi sorgula. Bir de ‘Kasıla kasıla, ben farklı düşünme hakkımı kullanıyorum.’ de. Var mı böyle üç kuruşa beş köfte?
Sen kim oluyorsun da şahs-ı maneviye dil uzatıyorsun?
Bir de, hiç mi utanmak yok ki, üyesi olmadığın, aidat vermediğin, seçimine katılmadığın, seçme ve seçilme hakkı taşımadığın, hatta üstüne üstlük içinde olduğun, çayını içtiğin bir teşekkülde, utanmadan, ‘Eleştiri hakkımı kullanıyorum.’ diyerek haddini aş. El insaf!
Senin kulağından, kolundan tutup da birisi dışarı atmıyorsa emin ol, bu, oradaki insanların korkaklığından değildir; nezaketlerinden, edeplerindendir.
Ama aslında böylelere de elbette anladığı dil ile haddini bildirmek edeptir.
Evet, teşekkülün hiçbir işleyişine katılmayabilirsin, görev almayabilirsin, oy vermeyebilirsin, zaten hiçbir kriteri taşımaz hale gelmişsin.
Tamam, onlar gibi düşünmeyebilirsin, onlar gibi anlamayabilirsin, onlar gibi yaşamayabilirsin; ama bu takdirde sana nasıl saygı duyuluyorsa, sen de o insanların farklı algılamalarına, farklı kararlar alıp uygulamalarına saygılı ol.
Bari gel, otur, dersini dinle, çayını yudumla ve sessizce evine dön, git.
Eline, diline, beline sahip ol.
Şükür ki, cemaatin, hizmetin, meşveretin, şahs-ı manevinin, kardeşlerinin hak ve hukukunu savunan, ilgili kişiye haddi ölçüsünde, nezaketini de kaybetmeden cevap veren insanlar var da insanın sabrı taşmıyor.
Belki şunu da sorgulamak lâzım. Yani beyefendi yeni tanıyan insanların yanında fütursuzca cümle kuruyorsa, hak ve hukuklara müdahale ediyorsa, o kişinin oradaki varlığının da sorgulanması gerekmez mi?
Bu tür insanlara karşı şefkatli davranmak saflık olmaz mı?
Böyleler, Zübeyir Abinin dediği gibi, hizmete bir kişiyi getirseler de yüz kişiyi kaçırırlar.
Evet, netice şu ki, herkes, kimsenin hak ve hukukuna müdahale etmeden, haddini ve hududunu bilerek, saygı duyarak birlikte olmanın ortak kurallarını hayatında yaşayarak adım atmak durumundadırlar.
Aksi durum, kardeşlik hukukuna sığmaz.
İnsaf bunu gerektirir.