"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hasta kim?

Sebahattin YAŞAR
11 Mart 2015, Çarşamba
Vesilesi ne olursa olsun, Allah için yapılan ziyaretleşmelerin olağanüstü bir takım meyveleri var.

Her şeyden önce giden de gidilen de memnun oluyor. Bir problemi çözmek için bile gidilse, hiç değilse problemin genişlemesi, büyümesi engellenmiş oluyor. Çoğu zaman da, problemler güzel niyetli ziyaretleşmelerle hayırlı neticeye ulaşıyor.

Ziyaretleşmelerin önemli bir adımını ‘Hasta ziyaretleri’ oluşturuyor.

Malûm hastalık hali, insanın farklı bir moda girme halidir. Hasta olmadan hasta halinin anlaşılması pek mümkün gözükmüyor. Onun için hastalanma, hasta olan için apayrı bir eğitim programı gibi oluyor. Yani bir hafta hastanede yatan kişi, hastalıkla ilgili onlarca cilt kitap okumuş kadar dünyasında etki yapıyor. Daha uzun hastalık hallerini varın siz hesap edin. 

Zaten bundandır ki, Bediüzzaman sağlıklı insanları, hastaneleri, hapishaneleri, mezaristanı görmeye dâvet ediyor. Çünkü oralarda alınması gereken lisan-ı hal dersleri bulunmaktadır.

Doğrusu bir dostumuz da, konuşmalarımızdaki ziyaretleşme vurgularından sonra, ‘Allah razı olsun, o konuşmalardan sonra ihmal ettiğimiz, ertelediğimiz birkaç hasta ziyaretimiz vardı, onları yerine getirdik. Aynen konuşulan gibi ziyarete gidince apayrı bir iklim oluşuyor, Allah’ın o ziyaretten razı olduğunu apaçık hissediyorsunuz.’ dedi.

‘Müfritane irtibat’, ehl-i iman için bir sorumluluk gibi bir durum. Ve bu asra çok da lâzım gelen bir gereklilik hali.

Gittiğimiz hasta ziyaretlerinde, hastanın içinde olduğu durumun hasta açısından bir rahmet olduğu, belki onun ahiretini kurtardığı gibi tefekkürî durumlar söz konusu oluyor.

Hatta, bazen sıhhatin hastalık; hastalığın ise sıhhat olarak netice verdiği satırlarda kendini gösteriyor. Yani sıhhatli olan nice insan var ki, o sıhhatle pek çok yanlışların içinde yer alıyor, pek çok maddî ve manevî kayıplara adım atabiliyor. Ama pek çok hastalık halleri de var ki, artık ister istemez o hastalık kişiyi, yanlışlardan, günahlardan alıkoymuş oluyor. Uhrevî pek çok meyveler verir hale geliyor. Bir de yanlışları, günahları olmasa bile bazı hastalıklar var ki, o hastalığı taşıyana çok ciddî kazandırabilmektedir. Yani bir saat o hastalığı yaşaması bir gün ibadet etmiş gibi manevî neticeler, sevaplar verebilmektedir. 

Elbette bu kadar ciddî kazandıran bir hastalık için, o hastalığın aleyhinde olmak olmaz. Yani bu derece ciddî kazandıran bir rahmet-i İlâhiye için o hastalığın gitmesi için lehinde bile olunmaz.

Tabiî böyle durumlar, İkinci Lem’a’da geçen, Birinci Nükteyi akla getiriyor: “Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zahiri yara ve hastalıklarının mukabili, bizim batınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.”

O zaman insanın bütün derdinin, tasasının kendi manevî hastalığını teşhis edip, tedavisine çalışması en önemli gündemi olmalıdır.

Hasta ziyaretleri, hastanın gönlünü almak, hastanın hastalığını karşılıklı tefekküre vesile olmak olabildiği gibi, asıl olarak da bu ziyaretler vesilesiyle Allah’ın rızasını tahsile çalışmak en önemli amaçtır.

Ziyaretleşmeleri arttıralım efendim. Göreceksiniz önce adım atan daha çok kazanacaktır.

Okunma Sayısı: 1444
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı