Bir, doğumu gerçekleşen cümleler var, bir de gerçekleşmeyenler.
Bir de hiç hayata gelemeyecek olanlar.
İnsanlık tarihi doğmayanlarla değil, doğanlarla değerlendiriliyor.
Söylemedikleriniz söylediklerinizden daha çoktur. Onların bir kısmı idamlık, bir kısmı masumdur.
Hür cümleler, serüveni başlamamış olanlardır. Dile gelen cümleler, yaşama hakkı bulan, tel örgülerden kaçmış, yer altı tünellerinden geçip, firarî olarak kimlik kazananlardır.
Şu an konuştuğumuz cümleler birer kaçak mıdırlar yoksa? Dışarı kaçanlar içeriden mi haber veriyorlar, onlar muhbir midirler? Ya da içeridekilerin hürriyeti için kendilerini feda edenler midir? Bunların hepsi soru işareti.
Yazılan hikâyeler, denemeler, şiirler… Kelime kelime bir kaçışın öyküsü gibi duruyor. Kime sorsanız, söyleyemediği o kadar çok şey var ki. Hatta bazı diller içerideki örgüyü çözmeye muktedir değil.
Peki, tutsak kelimeler ne zaman hürriyetine kavuşacaklar? Bu dağınıklık bir nizam içerisinde bir cümleye ne zaman dönüşecek? Söylenmeyen cümlelerin tarihini bir yazan olacak mı? Söylenenlerle söylenmeyenler mizana konsa hangisi galip gelecek?
Dışarıda olanlar mı hür, içeride olanlar mı belli değil.
Hür cümle, henüz kısıtlamalara girmemiş olanlardır. Dökülenler zaten tutsak olmuşlardır. İfade ettiğiniz kelimeler ağzınızdan çıktığı andan itibaren sizi bağlar hale geliyor.
Günahlarınız ve sevaplarınız ifade ettikleriniz üzerinedir.
Siz siz olun ifade etmediklerinize sahip çıkın, diğerleri zaten kaçmışlardır.
Söylemedikleriniz, henüz kontrolünüzde olanlar sizin kurtarıcınız olabilir.
Söyleyin, söylemediklerinizden mi pişmansınız, söylediklerinizden mi?