"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her yazar, müellif midir?

Sebahattin YAŞAR
31 Temmuz 2017, Pazartesi
Yaz boyunca okuyacağım kitapları sıraya koydum.

Şimdi kitaplar, heyecanla, güzel paylaşım sırasını bekliyorlar.

Doğrusu her kitabın ayrı bir atmosferi, ayrı bir rengi var. Benim okurken asıl dikkatimi çeken ise, yazar okuyucuyu beslerken acaba kendisi ne yapıyor? O aydınlatma sürecinin yazar üzerindeki etkisi ne oluyor?

Ciddî enerji transferine vesile olmaktan öteye gidemiyor mu yoksa?

Bu noktada yazarları hiç değilse bir kısmını zavallı buluyorum. Aydınlatanın karanlıkta kalması uygun düşmüyor.

Durum, terzinin kendi söküğünü dikememesi gibi duruyor. Bir sürü malûmat içerisinde arasatta kalmak yakışık almıyor.

Bu, aşağılık kompleksi taşıyan toplumların bir problemi. ‘Aydınlatırken, karanlıkta kalma hastalığı’ bizim mahalli bazı yazarlarımızda da var.

Kıymetli yazar, cümle aktardığı yazarların sayısına, alıntılarına, çeşitliliğine bakıldığında epeyce bir okuma emeği sarf etmiş. Kötü değil. Kendince bir takım kritikler yapmış. O da güzel. 

Kimsenin yaptığı küçük işleri bile basite almak gibi bir lüksümüz yok. Kim ne yapabiliyorsa, güzeldir.

Ama, her halde insanın aklına da, ‘Yapılan işin, çekilen emeğin, harcanan zamanın, kullanılan akıl, kalp, nefis gibi kıymetli unsurlar açısından bu çaba neye hizmet etti?’ diye sormak da gelmiyor değil.

Kişinin emeğinin başkasına faydası olurken, kendine olmaması olmaz.

Mum çevreyi aydınlatırken, kendisinin karanlıkta kalması veya başkasının aydınlığı için tükenmesi düşünülmesi gereken bir neticedir.

Kişiye, ömrünü nerede tükettin, gençliğini ne uğrunda sarf ettin sorusu sorulduğunda, ‘Başkalarını aydınlatmaya çalıştım.’ cevabı yeterli midir?

İnsan, sokak lambası değildir. Sanırım yazar ile müellif arasındaki nüans da bu nokta.

İnsan, dünyayı kurtarma derdinde olurken, nefsi dairesindeki aslî işleri unutmak olmaz. Arkadaşları sınıfı geçsin diye sürekli kopya dağıtırken, kendisinin sınıfta kalması olmaz. O zaman yapılan bu iş, doğru bir amaca hizmet etmiştir, denilebilir mi?

‘Yazar, neden yazar?’ sorusu, malûmu ilâm gibi gözüküyor. Ama öyle değil. Yazarın bir hayat boyu biriktirdiği malûmat, okuyanın işine yararken, yazarın kendisine katkı sağlamıyorsa bu uygun bir durum değildir.

Hayatını, okuyucunun hayatına bir şeyler vermek için çırpınan yazarların, elde ettikleri ilâcın kendine katkı sağlamaması düşündürücü değil midir?

Bence yazar, hayat boyu çırpınışındaki neticeyi önce nefsinde değerlendirmelidir. Birinci muhatabın önce nefsi olması öncelenmelidir. Hatta sorumluluk gereği, okuyucuya bir şeyi ulaştırmadan önce, nefsinde onun tesirini tecrübe edip sonra okuyucuya sunması önemlidir.

Nefsine söz geçirememiş bir malûmatfuruşun, okuyucuya kazandırdıkları, yazar için yorgunluğu netice veren bir hamaliyeden öteye geçmez.

Her şeyden önce inançlı bir insanın, hesap gününde ‘Ömrünü nerede tükettin?’ denildiğinde yüzüne yansıyan duygu ifadesi çok önemlidir.

Tahkiki imana sahip yazarların nasihat cümlelerini, mesaj cümlelerini ısrarla ve ciddiyetle, ‘Ey nefis, dinle!’ diye başlatmaları bundandır. 

Yazarın, müellif olma serüveni böyledir.

Okunma Sayısı: 1600
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı