Bu cihetten bakınca da, en zor dönemlerde bile neşrine engel olunamayan Risale-i Nurların neşrinin şimdilerde engelli olarak durması, bu konuda bir adım atılmaması acaba ülkemizin başına gelen musîbetlerin sebebi olabilir mi diye düşünmüyor değiliz.

İman ve Kur’ân hizmetleri aslında o ülkenin, o ülke insanlarının manevî dinamiğidir denilebilir. Dolayısıyla manevî hizmetlerin akamete uğraması, işin maneviyatını yok eden bir sonuç vermeyecek midir?

Stockholm’de kilisenin girişinde içecekler ve sandviç ikramları yapan ve insanlara güler yüzle hizmet eden Hıristiyan vatandaşları görünce, mensuh bir dinin bile mensuplarının heyecanla hizmet etmeleri karşısında hak din mensuplarının heyecan ve çaba düzeyini düşünmeden edemiyoruz.

Biz de gerçekleştiriyor olduğumuz Risale-i Nur okuma programında üniversiteli gençlerimizle çok ciddî bir heyecan halini hiç kaybetmedik. Müzakereli derslerimizde gençlerin gündeme getirdikleri sorulara, yorumlara baktığımızda ümitli olmamak için hiçbir engelin olmadığını gördük.

Tabiî bir taraftan da kendimizi iki Avrupa’nın ortasında bulduk diyebiliriz. Birincisi, hak ve hakikati, adaleti, kuralları, ilâhi esasları savunan ve yaşayan hakikî dindar İseviler, diğer tarafta sefih medeniyetin ortaya çıkardığı insan ve hayat modeli olan bozuk Avrupa. 

Avrupa’nın refah ülkesi olarak tanımlanan İsveç’teyiz, bir tarafta azınlık unsurlara Müslümanlar da dahil baskı uygulayıp, başınızı açarsanız veya bizim gibi yaşamayı tercih ederseniz sizi bizim İsveçlilerin gittiği okullara alabiliriz ve başarılı olur geleceğinizi garanti altına alabilirsiniz, diyen bir anlayış bir diğer taraftan da her türlü hak ve hukukun savunulduğu, temizliği bir hayat alışkanlığı haline getiren, insanların faydasına olan kuralları günlük hayatın içinde yaşayan bir anlayışın içinde kendimizi buluyoruz. Elbette aklın, mantığın ve bilimin hükmettiği bu insanlarda akl-ı selim galip gelecektir diye düşünüyoruz.

Bu insanlar diyaloğa açık, konuşmaya açık, barışa açık, bilgiye açık dolayısıyla da hakikate ulaşmaları kolay olacaktır diye ümit ediyoruz.

Okuma programımız içinde bir gurup arkadaşımızla Risale-i Nur Külliyatı’nı Stockholm Halk Kütüphanesi’ne vermeyi amaçladık. Bu niyetle yola çıktık ve şükür ki, niyetimizi Rabbimiz tahakkuk ettirdi.

Yurt dışı hizmetleri sekreteri Okan Demir kardeşim ve üniversite öğrencisi Ömer Faruk Güleçyüz ile birlikte biraz da yorularak İngilizce Risale-i Nur Külliyatı’nı, iki milyondan fazla kitabı olan ve yüzlerce dilde kitapları bulunan kütüphaneye teslim ettik.

Duâmız o ki, bu eserlerin müşterileri onları burada bulur ve hakikate kavuşmalarına vesile olur. Bizi ümitlendiren de, bu kütüphanenin çok işlek bir yerde ve araştırmacıların yoğun uğradığı bir yerde olması.

Ayrıca kitap okumanın ne kadar önemsendiğini ve kitap okuyanlara verilen değeri burada bizzat yerinde müşahede ettik. Özel çalışma ortamları, çalışan araştırmacıların ihtiyaç duyacağı aparatlar ve hatta dikkatini dağıtmasın diye araştırmacının yanında getirdiği kulak tıkaçları bile dikkate alınmış.

Kütüphanenin kayıtlarına baktığımız da ise, Hutbe-i Şamiye’nin ve bir iki küçük Risalenin de bulunduğunu gördük.

Gittiğimiz şehirlerdeki Nur Talebesi kardeşlerimizle görüşmelerimiz, diğer taraftan farklı farklı ülkelerden gelmiş ehl-i iman kardeşlerimizle tanışmalarımız ve dertleşmelerimiz dikkate alındığında genel kanaatimiz o ki, buralarda çok ciddî iman ve Kur’ân hizmetlerine de ihtiyaç var. Müslüman kardeşlerimiz sadece bu ülkelerin insafına terk edilmemelidir. Mutlaka hem cemaatler hem de devlet ricali bu konularda tedbir almalıdır.

Avrupa gelinen noktada dünden daha fazla bugün İslâmiyeti tanımaya muhtaç.