Bir ömür boyu yöneldiğimiz Allah’ın evinden, haccımızı ifa edip artık bedenen ayrılıyoruz.
Kabe’den ayrılmak zor. İnsan burada kulluğa alışıyor. Burada kırk günde bir hayat alışkanlığı kazanılıyor. Vakit namazları Kabe’de cemaatle kılınıyor. Sonrasında buradan ayrılmak zorlaşıyor.
Bir parçası orada kalmış gibi hissediyor insan. Gözyaşları içinde herkes. Aslında ayrılmak diye bir şey yok. İnsan burada aslına dönüyor. Günde beş vakit görüştüğümüz Kabe’ye nasıl veda edilir?
Burada herkes melekler gibi birbirine benziyor. Herkes hemen hemen aynı şeyleri düşünüyor ve yaşıyor. Burada tek düşünce Allah’a yaklaşmak, O’nun razı olduğu bir kul olmak. Selamlaşma, yardımlaşma, iyi duygular daha bir hakim burada.
Tabi insan alışkanlıklarını kolay kolay terk edemiyor. Ama güzel olan o ki, Allah’ın inayeti devrede. Allah kolaylaştırıyor. O, kendisine yaklaşan kulun yanında.
Artık namaz vakitlerinde daha bir gözümüzde, gönlümüzde olacak Kabe. Artık daha bir onunla olacağız. Daha bir seveceğiz onu. Çünkü biraz daha tanıdık hacla. Biraz daha marifet gelişti aramızda.
İnsan neye sahip olursa olsun, kalbinde hep bir mana var. Kabe, Allah’a ulaşmanın bir vesilesi. Oraya tecelli etmiş esmalar var.
Kabe sevgisi önemli. Kabe kavramı sinmeli insanın dem ve damarlarına. Anlaşılan bundan böyle daha bir samimi olacağız Kabe’yle. Onu daha bir kendimize yakın hissedeceğiz.
Farklı milletler, farklı yaşlar, farklı cinsiyetler, farklı renkler hepsi aynı duyguyla gözyaşları döküyor. Bu duygu yoğunluğu kâinatın pek çok problemlerini çözecek nitelikte. İnsanın bu masum ve güçlü duygulara ihtiyacı var.
Şimdi kâinatın sergilisinin yanına gidiyoruz. Allah’ın habibine gidiyoruz. Kâinatın kendisi yüzü suyu hürmetine yaratılanın yanına gidiyoruz. Sana geliyoruz ya Resulullah. Senin şefaatine talibiz.