"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanlar şevklenince kanatlanıyor

Sebahattin YAŞAR
07 Mart 2018, Çarşamba
Siz hiç şevk dolu insanlar gördünüz mü?

Onların yüzüne baktınız mı? Cümlelerini dinlediniz mi? Ses tonunu, ses tonundaki heyecanı hissettiniz mi? O yüze mimiklerin hazzını, el kol hareketleri ile hayatlanan duyguların jestlerinde sevgiyi okudunuz mu? Mutluluğun tebessümünü, sevincin yüz hatlarını ve şevkin organlara dokunuşunu tanıdınız mı? Ya o şevksizlik halini? Hayat bağının kesilmesini? Şevkin kırılmasını? Aşkın sönmesini? Kanatların kırılmasını gördünüz mü? Ümidi, şevki tükenmiş bir insanın yürüyüşünü, ses tonunu, mimiklerini izlediniz mi? Şevk vermek de, şevki kırmak da imtihan.

Peki siz hiç yetmişli yaşlarda, otuzlu yaşların şevkini gördünüz mü? Ya gençlerin yetişmesi uğruna uykusu kaçan ihtiyarları tanıdınız mı? Emekli parasını imanlı gençler yetişsin diye harcayan, onlara hizmet eden, onların memnuniyetlerine çalışan örnek insanlara şahit olduğunuz mu?

Hizmet amaçlı şehir değiştiren, alışkanlıklarını terk eden, arkadaşlarına, dostlarına veda eden, evlâtlarına, malına mülküne elveda diyen kahramanlar gördünüz mü? Muhacir gibi bir ruh taşıyan, bir sevda uğruna düzenini bozan, rahatını terk eden, imkânlarından kopan birilerini tanıdınız mı?

Dünya kendiliğinden daha güzel oluyor değil. Birileri var perdede veya perde arkasında. Her sabah, evinden kalkıp, kilometrelerce yol teperek, gençleri şefkatle sabah namazına kaldıran insan unutulur mu? Kendi evinde patates var mı yok mu bilmediği halde, medresenin neyi var neyi yok bilen insan sevilmez mi? Her gün medresenin gençlerine yemek hazırlayan kahraman aşçı beyefendi o gençlerin nazarında bir hayat boyu bir model olmaz mı? Gazeteyi, dergiyi alıp her gün medreseye bırakan ve gençlerimiz yetişmeli diyerek kalbi onların yanında atan o kahraman insanların hakkı kolay ödenir mi?

Öz babasının ‘Ne hali varsa görsün’ deyip terk ettiği halde, ‘O benim manevî evlâdım’ diye sahiplenmiş, harçlıklarını temin etmiş ve okumasını, imanlı bir insan olmasını sağlamış ve öz babasına da saygıda kusur etmemesini tembih etmiş Allah dostu insanların varlığı nasıl göz ardı edilir? Gençlere, oku- ma programı sürerken, ‘Siz okumalarınıza devam edin, ben sizin dışarı işlerinizi görür gelirim’ diyen, yaşlı insanların hakkı, hukuku nasıl ödenir?

Bir baba şefkatiyle gençler uyurken onların üzerini örten, süpürgeyi alıp ortamları zevkle süpüren, mutfakta yıkanmış kaşıkları kurulayan, lavaboda tükenen sabunları dolduran bir insan bir hayat boyu o gençlere model olmaz mı?

Elazığ Yeni Asya Risale-i Nur medresesinde, Nurlar’dan Kur’ân terbiyesiyle yetişmiş nuranî insanlar gördüm. Zarurî ihtiyaçların dışında evinden dışarıya çıkmak istemeyen Aydın üniversiteli gençlerle tanıştım. Büyüklerin küçüklere sevgilerine, kü- çüklerin büyüklere saygılarına hayran kaldım.

İman kardeşinde fani olan, lezzetli yiyecekleri nefsinden önce kardeşine takdim eden, menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden konularda bile kardeşini öncelemeyen genç kahramanlarla tanıştım. Nurlar okundukça gözleri açılan, lâtifeleri doyan Nur Talebelerinin arasında olmak ne güzel bir duygu.

Ben hangi bir kesitini paylaşayım ki! En iyisi siz, gidin Elazığ ilimizdeki Nur mekânına, insan suretindeki melekleri tanıyın.

Geçtiğimiz hafta sonu oku- ma programı için Elazığ ilimizdeydik. Oradan döndükten sonra nasıl bir ruh hali taşıdığımızı sanırım cümlelerimizden anlamışsınızdır. Ruh ha- limiz değişti. Şevklendik. Elazığ Nur Medresesi’ndeki kardeşlerimizi, iman ve Kur’ân hizmetlerindeki ağabeylerimizi şevkli halleri için tebrik ediyoruz. Muhabbetin hizmeti nasıl ayağa kaldırdığını burada apaçık gördük. Öğrenci kardeşlerimiz, ‘Şimdilerde resmî, ücretli muhabbet yerine hasbî, kalbî muhabbeti yaşıyoruz’ diyorlar. Allah daim etsin inşallah. Emeği geçenleri tebrikler ediyoruz.

Maddeten olduğu gibi ma- nen de sağlıklı olmak, güçlü bir şahs-ı manevî olmak, hizmetten zevk almak, istişareden ders almak ne güzel bir hal.

Beden hastalıktan kurtulunca, bütün hücreler rahat bir nefes alıp, sağlıklı olmanın tadını çıkarırlarmış. Hastalığa müdahale geciktikçe, sağlıklı hücrelerin de hastalanması kaçınılmaz olurmuş. Kangren olmuş el kesilmezse, kol kesilirmiş. Bu tıbben olduğu gibi, sosyal hadiseler için de geçerliymiş. Tedaviden geçmiş, sağlığına kavuşmuş bir bedeni görmek ne güzeldir.

Hastalığını teşhis edebilen ve tedavi için de geciktirmeden cesaretle adım atabilen şahs-ı manevilere ne mutlu! Hasta hasta yaşamaya devam etmek, tedaviden kaçmak, görmezden gelmek, geciktirmek acı sona daha çabuk ulaşmaya sebeptir. ‘Erken teşhis hayat kurtarır.’ diyorlar ya gerçekten de öyle. Aynı kanunlar sosyal hayat için de geçerlidir. Hastalığa göz yummak ölümü hızlandırmaktır. Sosyal tedavi de İlâhî bir kanundur. Ona uygun adım atmalı.

Okunma Sayısı: 2357
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hasan YİGİTKAN

    7.3.2018 10:38:30

    Allah sizin gibi degerli yazar ve sadık Yeni asya mensubundan dima razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı