İnsan ne şartlarda yaşarsa yaşasın, şartları algılayan duygulardır. Hayat, hangi renk duygularla algıladığı ile görünür.
İnsan, hissettirdikleridir. Güzel, güzellik, neşe; kötü, acı, keder hissettirir. Bazen hiçbir şey yapmasa bile içinde taşıdığı duygu ile muhatabına kendini kötü hissettirir insan. Bu, sesten daha hızlı bir iletişimdir. Duygu alış verişi için araç gerece ihtiyaç yoktur, iki hisseden kalbin varlığı yeter.
Duygu, zihinde taşınan yük gibidir. Kimi gökyüzünde bulut gibi hafif, ama varlığı etkin, kimi taş gibi ağır, çöker dibine gönlün.
‘Benim duygumdan kime ne, yüzüm gülüyor işte!’ diyemezsiniz. Duygu, koku gibidir, gizlenemez. Ne kadar bastırsanız da, bir yerlerden çıkar gelir o. Ne yapıp edip, kökü tamir etmeli, niyeti düzeltmeli duygunun.
Kimseye kendini kötü hissettirmeyin. Ziyaretiniz, ona iyi gelmeyecekse etmeyin. Hediyeniz, duyguyu onarmayacaksa almayın. Sevgi sözcükleriniz batacaksa söylemeyin. Mesele davranış değil, onun muhataptaki karşılığıdır.
Vardır ya, bazen kötülüğü iyilik zannıyla yapar insan. Kaş yapayım derken göz çıkarır. Davranışınız, muhataba yüklediğiniz anlamdır.
Güzel hediye, kaliteli kelime muhataba verdiğiniz değerdir. Ama içinde ‘duygu’su olmayan ‘güzel’ ve ‘kalite’ değerli demek değildir. Marka değil, duygu değerlidir.
Ruhu olmayan bir şeyin varlığının anlamı yoktur.
Hediye, ziyaret, sevgi sözcükleri muhatabı iyileştirmiyorsa, duygu yaraya dokunmuyorsa ilâç, ilâç olma anlamını yitirmiş demektir.
Burada mesele aldığınız sattığınız değildir, taşıdığınız duygudur.
Davranışın niteliği, davranışta değil, davranışın temelindeki duygudadır. Onun için amelin ruhu niyet, niyetin ruhu ihlâstır ya.
Hasta duygu ile söylenmiş güzel sözcükler de hastadır.
İletişimin niteliği duygudadır. İletişim, temiz duygularla başlar.