Hak ve hakikati söyleyenlere, ‘dili sivri’ derler. Böyleler pek de sevilmezler, çünkü doğruyu söylemek biraz da batıcıdır, dokunucudur.
Hak ve hakikat biraz sivridir, acıdır.
Onun için yeri gelir doğruyu söyleyenleri ‘dokuz köyden kovarlar’.
Böyle insanlar doğru sözlüdürler, hissetmedikleri şeyi ifade etmezler. Süslü lâflarla, lâf cambazlıklarıyla muhatabını etkilemeye kalkmazlar.
Hele hele beni sevsinler, beğensinler, övsünler gibi ‘insanların beğenisine’ hiç mi hiç sığınma ihtiyacı hissetmezler. Hak ve hakikat zaten güçlüdür.
Onlar yüksek ahlâk taşırlar.
İnsanî kemalatın yolculuğu bu hattır.
Oysa bazıları vardır ya, insanların beğenisini, övgülerini almak için, yapmadıkları şaklabanlık kalmaz.
Girmedikleri kılık kalmaz, etmedikleri lâf kalmaz.
Yeri gelir yalanlara, şüpheli lâflara rahatlıkla yer verirler.
Dalkavukluk, iki yüzlülük, tasannu, yapmacıklık apaçık ortadadır.
Nedense, ama böyle tavırlara, böyle lâflara atlayanlar da çok olur.
Buna tam da ‘avlanmak’ denmez mi?
Gemlenmiş gibi, bir övgü cümlesi için, bir yalaka tavır ve tutum için vermeyecekleri değer yoktur adeta.
İnsanlık için ne kötü bir düşüş, ne çirkin bir görüntüdür bu.
Bediüzzaman, böyleleri anlamamız için; “Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez. İğfal ve aldatmaya daima çalışır. Halbuki bana karşı en mühim hücumlara ve tenkitlere mukàbil, tezellüle tenezzül etmedim. “Tevekkeltü alâllah” deyip ehl-i dünyaya arkamı çevirdim.” demiş.
İşte gerçek sevimlilik budur, hakikî şahsiyet budur.
Bunun da yapmacık sevimliliğe ihtiyacı yoktur.