Beyefendi, dinliyor, dinliyor, dinliyor ve söze giriyor.
Tam da oradakilerin istediği şeyleri söylüyor.
Onları mutlu ediyor.
Ohh ne güzel!
Böyleler, ‘Gelmedi mi daha bizimkisi?’ diye aranan oluyor.
Herkesin beğenisini kazanmak ne kadar da cazip geliyor insanlara.
Ortamın ayarını bozanlar bunlar oluyor.
Bir başka sahnede yine oradan buradan konuşmalar oluyor. Bu sefer konuyu ele alan yetkili beyefendi, anlatılanların öyle olmadığını izah ediyor.
Bizim ortamın adamı, aranılan kişi hemen devrede, ‘Tabiî efendim, tabiî’.
Aynı konu bir başka oturumda konuşuluyor. Konuşanlar garipler taifesi.
Tabiî konu döndü dolaştı yine ortamın adamına geldi. Daha önce, ‘tabiî tabiî’ dediği konuya şimdi, ‘Mümkün mü efendim, asla’ diyor.
Bu sefer anlatılan konu apayrı bir renge büründü.
Aynı konu, konuşulan ortama göre şekillere girdi, renklere büründü.
Ortamların ‘tamam’cıları vardır ya, başını sallayan, nabza göre şerbetçiler.
Bunların kendilerine göre bir görüşü, kanaati yoktur. Bunlar onu bunu memnun etme derdindedirler. Ama arkasında bir menfaati mutlaka vardır.
Kötü olan bu değil, kötü olan bu tavır ve tutumdakilerin yaşama imkânı bulduğu çevrelerdir. Hatta öyle ki böyle insan tiplerine bazıları, ‘İşini yürütsün de nasıl yürütürse yürütsün.’ diyorlar.
Bu bir ahlâkî bozulmadır.
Bir hakikati, şartlara göre, kişilere göre, mekânlara göre, makamlara göre, menfaatlere göre eğip bükmek, o hakikati işlevsiz hale getirmektir.
Oysa, hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. Hak haktır, şartına, durumuna, küçüğüne, büyüğüne bakılmaz.
Hak ve hakikat hiçbir hatıra feda edilmez. Edilse, hakka cinayet olur.
Evet, hakikat zamanını bekler; ama eğilip bükülmeye gelmez.
Kim ne yaparsa yapsın, kim hangi niyeti taşırsa taşısın, hangi kişilikte olursa olsun, hakikat gecikebilir, ama son sözü hep o söyler.
Hakikat imtihan olmaz, o imtihan eder.
Meydanı ‘nabza göre şerbetçilere’ bırakmamak lâzımdır.
Şahsiyetiyle, hakikati ne pahasına olursa olsun taşıyanlara ne mutlu!
Veyl, hakikati incitip, insanları memnuna çalışan, acınacak haldekilere!
Nitekim Rabbimiz katında da insanın kalitesi şahsiyeti oranında değil midir? Şahsiyetli bir, binlere müreccahtır. Ne mutlu onlara!