Günlük hayatta en nezaketli tavır ve tutumlar, Nurlardan beslenen Nur Talebelerinden beklenir. Onlar atacakları adımları Nur satırlarından teyit ederler. Böylece her hal, Kur’ânî bir tezgâhtan geçmiş olur.
Yine de kişilerde nezaketsizlik ihtiva eden tavır ve tutumlar varsa, bunlar Nurları referans almayan hissî, şahsî, manevî hastalanmaların sonucudur.
Kimse de bu noktada korunmuş değildir. Çünkü en korunaklı ortamlarda dahi imtihan devam ediyordur.
Bediüzzaman’ın kendisinden yüz hakikat dersini kalben tasdik ile beraber dinleyen, kabul eden bazı arkadaşlarının kendisini bırakıp bir münafığı tercih etmeleri karşısındaki şaşkınlığı, kör hislerin akla galip gelmesinin şaşkınlığıdır.
Bir insan olarak günlük hayattaki muamelatta, inişli çıkışlı tavır ve tutumlar olmaması için, sağlıklı bir istişare ile ayakta duran güçlü bir şahs-ı maneviye ihtiyaç vardır.
Her ne kadar bir insan pek çok Kur’ânî hakikati Nurlar aracılığıyla dinlemiş olsa da o hakikatleri hayatına katmak ve yaşamak aklın ve kalbin hislere galip gelmesiyle olacaktır. Bu da ciddî bir çaba gerektirir.
Sahabe mesleği olması hasebiyle Nurun muhataplarına yakışan budur. Farklı farklı meşrepte cemaatlere bakıldığında on yıllardır okunan, dinlenen Kur’ânî hakikatlerin günün birinde hayata taşınması söz konusu olduğunda bunun suhuletle, nezaketle olup/olmaması tam bir imtihan halidir.
Hatta zaman zaman bırakın suhuleti, nezaketi, inceliği düşük profilli bir insanda ancak görülebilecek tavır ve tutumları, Nurun dairesi içinde olup da istifade etmemiş bazı kişilerde görmek ne acıdır.
On yıllardır aynı ders salonlarında Nurun derslerini dinlemiş insanlar, günün birinde farklı bir imtihanla karşı karşıya geldiklerinde, o dinlenen derslerin neticesi oluşacak tepki düzeyi ne kadar istifade edildiğini gösterecektir.
Diyeceğim o ki, on yıllardır birlikte olduğun arkadaşlarınla bir aşamadan sonra, farklı farklı etkenlerin devreye girmesiyle ayrı durmak gerekti, farklı algılamaların ön plana geçti; o zaman nezaketi kaybetmeden, on yıllardır oluşan hukuku çiğnemeden, birlikte yaptığınız hizmetleri anlamsız hale getirmeden, yarın yine o insanlarla karşılaştığında selâmı sabahı kesmek gibi bir yanlışa düşmeden ilişkilerin, iletişimin, hukukun devamını düşünmek bir insaf halidir.
Ama güzel olan da, çatısı altında yaşadığın teşekkülün hak ve hukukunu çiğnemeden, dün yaptığın hizmetleri yokluğa mahkûm etmeden, artık o çatı altında durmanın senin açından bir anlamı kalmamışsa, farklı bir hizmet anlayışı sende hükmediyorsa; kırmadan, dökmeden, çirkinleşmeden, gönlünü, aklını bozmadan uygun adımı atmak, kalben, aklen daha rahat hizmet edebileceğin ortamlara yönelmek en sağlıklısıdır.
Hatta içinden ayrılıyor olduğun, on yıllardır hizmet ettiğin arkadaşlarınla helâlleşerek, iletişimi kesmeden, selâmı sabahı kesmeden ayrılmak ve hatta gerekirse onların da desteğini almak, rızasını almak en sağlıklısı değil midir?
Rabbim her insanı özel kabiliyetlerde yaratmış. O kabiliyetler yeni yeni hizmet tarzlarını, yeni yeni hizmet adımları atmayı gerektiriyor olabilir.
İşte bu adımlar atılırken de elbette imtihanı kaybetmemek gerekiyor. Karşılıklı hak ve hukukları çiğnememek gerekiyor.
İnsan nerede sağlıklı beslenecekse, rahat edecekse, elbette orada olması güzel olandır. Ama karşılıklı saygıyı, hürmeti yok etmemek icabeder. Kişi gittiği yeri kendine benzetmek değil, girdiği ortamın boyasıyla boyanması yakışandır.
Nurdan beslenenlerin, nuranî adımlar atmaları beklenir. Nur Talebelerinin vasıfları Kur’ânîdir, üst düzeydir.
Nezaketi elden bırakmadan, kötülüğe iyiliğin en güzeliyle mukabele etmek, yüksek ahlâk göstergesidir.
Şükür ki, bu yüksek ahlâk seviyesi Nurdan beslenenlerde vardır. O zaman anlaşılır ki, Nuranî adımlar atmayanlar, Nurdan sağlıklı beslenmeyenlerdir. Onlar da ölçü değildir.
Düşük profiller, Nuranî ortamlardan sıkılırlar. Bir müddet sonra oraya ait olmadıklarını düşünmeye başlarlar ve derken uzaklaşırlar.
Bu, denizin (dalga ile) kendisini temizlemesi gibi bir şeydir.
Hikmetli de bir şeydir.