"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

O çetin güne hazır olmak!

Sebahattin YAŞAR
12 Şubat 2018, Pazartesi
İki yaşlı insan oturmuş konuşuyorlar. Gündemde kim olabilir? Elbette çocukları… Nasıl ki öğretmenler bir araya geldiklerinde öğrencileri; doktorlar bir araya geldiklerinde hastaları konuşurlar ya. Bu da öyle…

Biri diğerine sesleniyor, biraz da iftiharla, ses tonundan öyle anlaşılıyor. ‘Benim çocuklarım çok iyiler. Şükür, kimseden bir şikâyetim yok. Hepsi iyiler. Büyük küçük saygısı yerinde.’ cümleleri devam ederken, biraz daha yaşı ileri ve tecrübesi fazla olan söze giriyor; ‘Acele etme, acele etme. Hele bir mirası dağıt, etkin, yetkin biraz daha çekilsin bakalım. Ondan sonra konuş. Aralarından biri çıkar. Henüz çetin sınav gelmemiştir.’ der.

Bu cümleler biraz soğuk geliyor ötekine. Morali bozuluyor. Kurduğu cümlelerden sonra, hevesi kursağında kalıyor. Tabiî cümlelerin sahibi tecrübesini konuşturuyor: “Ben de öyle derdim. Kenara çekildim. Gerçek kimlikler sonra sonra ortaya çıktı. Herhangi bir imtihandan geçmeden kimin iyi, kimin kötü olacağı belli olmuyor.”

Doğru, ‘çok iyi bir insan’ dediğiniz kişi hangi sınavlardan geçmiş ki, hem de ‘çok iyi’ diyebiliyorsunuz. Hayatta ‘çok iyi’ çabuk verilebilecek bir not değil. Bugün insanların irili ufaklı öyle imtihanları var ki, şaşkınlık verici. Para, mal, makam, mevki gibi unsurlar ‘kalite kontrol’ gibi adeta. Zor sınavlar bunlar.

Artık kazanmak, kaybetmek çok uzun zaman gerektiren unsurlar değil. Öyle zamanlar, öyle hadiseler oluyor ki, bir anda kendinizi hain buluyor, bir olayda kahraman oluyorsunuz.

İhlâssız işlerin zaten bir kıymet-i harbiyesi yok. Ama ihlâslı olanların da her an kaybedilmesi veya kazanılması söz konusu. O zaman nasıl rahat olabilir insan. Tam da ‘bu iş tamam’ dediği anda avlanırsa… Hayatı, başından çok hadiseler geçmişlerle konuşmalı. İflâslar, terkler, yıkımlar, ihanetler, iftiralar ve hapisler, sürgünler; bir de iyi günler yaşayıp, kazananlar, kurtulanlar, imrenilecek hayatlar… İşte onlara sormalı görünenlerin iç yüzünü. Davulun sesini bir de omuzunda taşıyana sormalı?

Hayattaki inişler de imtihan, çıkışlar da. Bilene ne dünyevî anlamda kazanmak, kazanmak ne de kaybetmek, kaybetmektir. Nice onlarca yıl iyi olup da, bir anda karakışa dönüşüveren, değişiveren mevsimler vardır. İnsan hayatında da hızlı inişler, hızlı çıkışlar vardır. İşte on günlere hazırlıklı olmalı insan. Hazırlıksız yakalanmamalı karakışa. 

Büyük inişler büyük çıkışlar yaşayanlarla konuşmalı hayatın çilesi denen şeyleri. Onlar neyin çile, neyin dert olduğunu daha iyi bilirler.

Onlar kimilerinin kış anlayışlarına gülüp geçerler. Kara kış görmeyene kış, kara gelir. Böyleler onların kurdukları cümleleri anlayamazlar. Abarttığını sanırlar.

‘Benim çocuklarım çok iyi’ diyen onların hangi imtihanlardan geçtiğini düşündü. ‘Dur, acele etme, erken yorum yapma.’ diyen, neler yaşadı da böyle dedi. Hepsinin arkasında bir yaşanmışlık var. Kişinin cümlesinde görünür tecrübesi veya toyluğu. Derinlik, hayatın içinden süzülüp gelmekle anlaşılır.

Mal için işlenen cinayetler, para için kaybedilen imtihanlar, bir his tatmini uğruna karartılan hayatlar. Bir hiç uğruna düşülen ebedî felâketler… Cani birden cani olmadı. Yaşanan ve ders alınmayan onlarca tecrübe, dinlenmeyen onlarca nasihat adım adım bir sonuca götürdü kişiyi. Kimisi bir öpmekte battı, kimisi bir lokmada. Onun için değil mi ki Cennet ucuz değil, Cehennem lüzumsuz değil.

Omuzunda uzun zamandır taşıdığı iyiyi düşürüp kıranın sonu hüsran oldu. Kötü, sonunda uyandırmış içindeki caniyi. Onun en zayıf ânını kollamış şeytan. İnsanın gücü, en zayıf anındaki mukavemeti ya da en güçlü anındaki adaleti değil midir? Bazen en güçlüyken yıkılıyor insan. Bir kötü, bin iyiyi yok ediyor. Bazen de tersi. Nitelikli iyi(lik)lere ihtiyaç var. Sadece O’nun rızası aranmalı. O’na çalışmalı insan. O’nun razı olacağı bir kul olmalı. Gerisi zaten geliyor.

İnsan, nasıl yaşıyorsa öyle ölüyor. Kötülükleri galip olan muhtemeldir ki, galip bir kötülükle; iyilikleri galip olan da, bir galip iyilikle göçüp gidiyor.

O zaman insan beklemeli büyük imtihanını. O çetin saati merakla beklemeli. Belki yaşanan her ömür dakikasını o çetin saat bilmeli. Belki o saate ‘hoş geldin’ demeli insan. O saatte uyanık olmalı. İşte aydınlık budur, uyanıklık budur. Neyin, ne zaman geleceğini kestirebilmektir. O da basirettir. Basiretiniz açık olsun efendim. O çetin güne, saate, ana geldiğinizde, imtihana erdiğinizde ona ‘hoş geldin’ diyenlerden olasınız.

Evet, fren araç için her zaman lâzımdır; ama yük ağır, yol rampa, sür’at ciddî iken daha bir lâzımdır. Her gün yola çıkmadan, yükü almadan, sür’at yapmadan balataları kontrol etmeli insan. Bu, aklın gereği olan tedbirdir.

Dikkat! O çetin gün alınan her nefestir.

Okunma Sayısı: 2195
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sunay Düz

    12.2.2018 15:54:39

    Bu yol uzaktır/Menzili çoktur/Geçidi yoktur/Derin sular var...Allah razı olsun,çok derin bir yazı...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı