"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Olaylar ve duygular

Sebahattin YAŞAR
21 Eylül 2016, Çarşamba
Sosyal hadiseler karmaşık hale geldikçe, insan iyice yalnızlığa itildi.

Yalnızlaşan insanda yetimane duygular galip geldi.

Ve insan, korktu. Duygu zedelendi.

Meselâ, hayatı korumak için verilen bir duygu olan korku, korkaklığı doğurdu. Sevgi, nefrete dönüştü.

Diğer taraftan, ‘olay - duygu’ denklemi bozuldu.

Olaylar, duygularla denklik arz etmeyince insan yoruldu. Olay - duygu denkliği olmayan yorulmaklar olgunlaşmayı değil, çöküntüyü netice verdi.

Bu durumda insan duygu olarak olaya mukabele edemez hale geldi.

İnsan, hastalandı. Hasta insan, asrı da hastalandırdı. Evet, şimdi ciddî bir ‘sosyal reçete’ye ihtiyaç var.

İnsanı ayağa kaldıran, duygu olarak güçlendiren, şevklendiren, neşeli bir hayat hali telkin eden cümlelere ihtiyaç var.

Olaylara karşı duygusu güçlü insana ihtiyaç var.

Bilinir ki, başa gelen her olayın kişi dünyasında bir duygu mukavemeti vardır. Bu mukavemet, kişinin sağlıklı bir bilgi birikimi, okudukları, gözlemleri oranında gelişir.

Kim nereden besleniyorsa, elbette olaylara karşı ürettiği duygular da oradan olacaktır. Aklen, kalben, ruhen sağlıklı beslenen insan elbette karşılaştığı olaylara da aklî, kalbî ve ruhî çözümler üretecektir. Nefsi beslenen de, nefsî çözüm arayacaktır.

Haliyle, nurdan beslenenlerin olaylara tepkileri, nuranî olacaktır.

Kabul edelim ki, her olayın bir duygu değeri var ve olaylar kişi tarafından bu duygu değeri ile algılanır. Duygu değerini uçlarda, abartarak yaşayanlar olabildiği gibi, olaya denk normal duygu ile mukabele edenler de vardır.

Ne olay karşısında tepkisizlik ne de aşırı tepki sağlıklıdır. Olaya göre duygu mukabelesi lâzımdır. Bunun da alt-üst sınırlarını belirleyen dindir. İnsanın taşıyabileceği duygu değeri kişiye göre farklılık arz eder. Onun için aynı olaya insan sayısınca farklı tepkiler vardır.

İnsan ihtiyarıyla kaldıramayacağı yükler altına girmezse veya sabrını dağıtıp kaldırabileceği yüklere isyan etmezse; ‘Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez’.

Meselâ, herhangi bir insanın korkmasının ortaya çıkaracağı olumsuz etki ile, âlim bir insanın korkarak veya korkutularak vereceği zarar aynı değildir.

Kişinin olaya karşı duygu imtihanını, muhatap olduğu olayı hangi duygu potansiyeli ile karşıladığı ile alâkalıdır. Yani o olaya nefis mi, akıl ve kalp mi, ruh mu hükmediyor, bu önemlidir. Hükmeden unsura göre de duygunun mahiyeti ve kişinin imtihanı değişmektedir.

Bediüzzaman, korku duygusunu (hiss-i havf), 29. Mektup’ta, tahlil eder. Burada, kayığa binmekten korkan bir mühim zat üzerinden, korku damarının nasıl ve nerede kullanılması gerektiğinin izahını yapar.

Hatta dalkavukların sataşmalarına karşı nasıl bir duruş ortaya koymak gerektiğinin örneklerini verir. “Hem o dalkavuklara deyiniz ki: “Yüz binler ihtimalden bir ihtimal değil, yüzden yüz ihtimal ile bir helâket gelse, zerre kadar aklımız varsa, korkup, onu bırakıp kaçmayacağız.”

Evet, yüzde yüz helâket (mahvolmak) denilebilecek bir durum karşısında bile kılını kıpırdatmayan bir duygu hali, tam bir inanmışlığı sergiler.

En zor bir durumda, ‘Korkma! Allah bizimle beraberdir.’ cümlesi, bir duruşu, bir inanmışlığı, bir teslimiyeti ifade eder.

Bu da yüksek bir iman düzeyi olan tahkiki imanı gösterir.

Okunma Sayısı: 2406
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı