"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Olmamış saymak ve unutmak!

Sebahattin YAŞAR
09 Kasım 2015, Pazartesi
Kur’ânî bir ‘hakikat’in izahıdır.

Yaş ilerliyor, okumalar artıyor, iman katlanıyorsa, imtihan aynı kalmaz. Sorular ağırlaşırken sabır da, sadâkat da artıyorsa, iyiye alâmettir. Büyük sıkıntılara katlanmış büyüklerin imtihanları da büyüktür. Asrın kahrını çeken Bediüzzaman da ağır sıkıntılara maruz kalmış. Zübeyir Gündüzalp’i dâvâ adamı yapan sır, yaşadığı ağır imtihanlar karşısında istikameti, sadâkati bozmamasıdır.

İman ve Kur’ân hizmetinde imtihanım ağırlaşıyor diyorsanız, ağır imtihan geçirmiş büyükleri okumalısınız. Dahileri dimdik ayakta tutan sır, kendilerine değil, şahs-ı maneviye güvenmeleri, orada erimeleridir. Kur’ân dâvâsında neye katlandığınızı, neye maruz kaldığınızı şöyle bir ölçsün bakalım, ne çıkacak? 

Emin olun, bu yolda dünyevî sıkıntı arttıkça, dert, tasa, gam, keder arttıkça, sürgün, hapishane, zehirlenmeler arttıkça bağlılık artmış. Musîbetlerin çeşitlenmesini, musıkînin nağmelerine benzeten Bediüzzaman değil mi? Bu zamanda belki de en dehşetli bir hastalık olan ‘meylü’r-rahat’tan korkmalı insan.

Manevî hizmetlerin de ağır imtihanları vardır. Bıkmadan, usanmadan hizmet edebilmek, Risale-i Nurlardaki Kur’ânî hakikatleri bilmeyi gerektirir. Bediüzzaman, hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede çalışanlara, çalışacaklara sıkıntılara karşı baş etme ilâcını da, 16. Mektup’ta bir hikâyecikle göstermiştir.

“Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun?”

“İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda, tezyifkârane, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle şöyle bir hakikat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana helâl ettirdi.”

“O hakikat şudur: Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime ait ise, Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler.”  ‘Nefsin ayıplarını söyleyene duâ etmek’ten bahsediliyor.

“Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır.” Doğru şekilde nefsimizin ayıplarını söyleyen kişi, nefsimizi terbiye etmeye ve gururdan kurtulmaya vesile olacak. Güzel değil mi?

“Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır.” Yine birileri nefsinizle ilgili yalan söyleyecek, bizi iki yüzlülükten, yalancı şöhretten kurtarmaya vesile olacak, daha ne olsun!

“Evet, ben nefsim ile musalaha etmemişim. Çünkü, terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.”

“Eğer o adamın tahkiratı, benim imana ve Kur’ân’a hizmetkârlığım sıfatıma ait ise, o bana ait değil. O adamı beni istihdam eden Sahib-i Kur’ân’a havale ediyorum. O Aziz’dir, Hakim’dir.”

Sana yapılan hakaretler, senin yaptığın işle ilgili ise, o zaman bu hak ve hukuku savunmak, seni de o işte istihdam eden işin Sahibi Allah’a aittir. Sen o kişiye hakaretlerle, gıybetlerle ceza vermeye kalkıp, O’nun işine karışma.

“Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev’inden ise, o da bana ait değil. Ben menfi ve esir ve garip ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez… Bir insanın elindeki esiri tahkir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder. Madem hakikat budur; kalbim istirahat etti. (Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görendir. Mü’min Sûresi: 44) dedim. O vakıayı olmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’ân onu helâl etmemiş.”

Birisinin bir yerde gıybeti yapıldığında, onun hak ve hukukunu gıyabında korumak oradaki dinleyenlere düşen bir görevdir.

Ortada size karşı gıyabınızda yapılmış bir hakaret var, tezyif var, ama siz karşı tarafı değil nefsinizi kusurlu görüyorsunuz, onun ıslâhına çalışıyorsunuz. Bu muhteşem bir şey değil mi? Demek insan Allah’a hakikî tevekkül edebilse,  hukuku korunacak, kalbi istirahat edecek, sıkıntılardan kurtulacak, o vakıayı da olmamış kabul edecektir. O zaman hastalanma ve tedavi noktamız burasıdır.

Okunma Sayısı: 2580
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı