"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şahs-ı manevinin hakkını ödemek kolay mıdır?

Sebahattin YAŞAR
21 Aralık 2016, Çarşamba
Risale-i Nurlarda günlük hayata dönük ilginç konular var.

Bu konulardan bir kısmı geçmişe dikkatleri çekerken, bir kısmı içinde olduğumuz zaman dilimine ve bir kısmı da geleceğe ışık tutuyor. Böylece Nurları dikkatli okuyanlar ve istifade edenler için geçmiş, hal ve gelecek aydınlanmış oluyor. Hatta bazı cümleler var ki, günümüz hadiselerinin habercisi gibi duruyor, günceli doğru anlamak için ipuçları taşıyor.

Meseâ,  ‘Cemaatin malı bir adama verilse, zulüm olur. Cemaate ait vakıfları bir adam zaptetse zulmeder.’ cümleleri, son yaşanan cemaat hadisesine mi dikkat çekmiyor, siyasî boğuşmalara mı dikkat çekmiyor, binlerin her şeyini vererek kazandığı savaşı bir kumandana vermeye mi dikkat çekmiyor?

Bir merhem gibi, doğru kullanılsa pek çok yaralanmalara iyi geliyor.

Durum manevî alanda da geçerli. “Cemaatin say’lariyle hasıl olan bir neticeyi veya cemaatin haseneleriyle terettüp eden bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üstadına vermek, hem cemaate hem de o üstad veya reise zulümdür. Çünkü enaniyeti okşar, gurura sevk eder. Kendini kapıcı iken padişah zannettirir. Hem kendi nefsine de zulmeder.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 277)

Aslında bu mesele, insanın haddini aştığı noktalardan birisidir.

Allah, ‘Kul hakkıyla yanıma gelmeyin.’ derken, insan nasıl olur da, pek çok kuldan oluşan şahs-ı manevinin hak ve hukukuna girmeye cesaret eder?

Bu, küre-i arzı titretecek, korkunç bir duyarsızlık halidir.

Ama gelin görün ki, insan, nefis ve şeytanın tesiriyle, bir haksızlık, hukuksuzluk yaparken bile ona göre yorum yapıyor, teviller ediyor.

Hak sahiplerinden pek çok insan, ‘Hakkımı helâl etmiyorum’ derken, insan nasıl olur da o hak sahipleri karşısında hiç bir şey yokmuş gibi davranabilir?

Hatta bırakın maddî bir şeyi, manevî olarak, cemaatin fertlerinin samimiyeti, gayreti, istikameti, dirayeti, sebatı, sabrı ile ortaya çıkan bir neticeyi, bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üstadına vermek, hem cemaate, hem de o üstad veya reise zulümdür, denilmektedir. 

Sebebi de, ‘enaniyeti okşar, gurura sevk eder’ şeklinde gösterilmektedir.

Aslına bakılırsa, bu Kur’ânî yaklaşım biçiminde, cemaat içindeki bireyin de hak ve hukukunu korumak anlamı vardır. Yani bir kimsenin gururunu, enaniyetini tahrik etmek de o kişiye karşı yapılmış bir haksızlık olmaz mı?

O zaman kurduğumuz cümlenin kardeşimizin dünyasında nasıl bir neticeye dönüşebileceğini bilmek ve ona göre kurmak gerekir.

Anlaşılan, büyüklerin büyüklük alâmeti olan değerlerini o büyüğe hamletmemek gerekiyor.

Onlar ancak Rabbimizden gelen envara mazhar olmuşlar ve O’ndan gelenleri yansıtmaktadırlar, o kadar. Kendileri menba ve kaynak değillerdir.

Bunu Bediüzzaman şöyle örneklendirir; ‘Bir kaleyi fetheden bir taburun ganimetini ve muzafferiyet şerefini binbaşısı alamaz… Evet, üstad ve mürşid, mastar ve menba telakki edilmemek gerektir. Belki, mazhar ve ma’kes olduklarını bilmek lâzımdır.’ ‘Vesilelikten fazla feyiz noktasında makam verilmemek lâzımdır.’

Risale-i Nur, iman ve Kur’ân hizmetlerinde kaçırılmaması gereken bir ölçüye dikkatleri çekmektedir; ‘Bazen nakıs bir şeyhin halis müridi, şeyhinden daha ziyade kâmil olabilir. Ve döner şeyhini irşad eder ve şeyhinin şeyhi olur.’

Şahs-ı manevî içinde kimin kurtuluşunun vesilesi kim belli değil. Çünkü ihlâs kimde belli değil. İhlâs, şahs-ı manevide. Onun için orada erimek önemli. 

Cemaatin şahs-ı manevisinin hak ve hukukuna girenler elbette ağır bir yükün, vebalin altına girmiş olmaktadırlar. Bu korkunç bir durumdur!

Bir ‘kul’un hakkı’ bile en itina gösterilmesi gereken şey iken, bir şahs-ı manevî olan cemaatin hakkı elbette hesabı kolay olacak bir hadise değildir. 

Şahıs hakkını helâl edebilir, ama ya şahs-ı manevî? Asıl bundan korkup, çekinilmelidir. Dünya ve ahiret mahcubiyetine sebeptir. 

Böyle bir ciddî vebalden tövbe istiğfar etmeli ve Allah’a sığınmalı insan.

Okunma Sayısı: 1742
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İ.Hilmi Ünlü

    21.12.2016 12:36:18

    Sayın Sabahattin! sen de bilirsin ki esas şahs-ı manevi 1- Risale-i NMurun Şash-ı Manevisi 2- Risale-i Nur Talebelerinin Şahs-ı Manevisi 3- Risale-i Nurun ve Nur Talebelerinin şahs-ı Manevisini mümessili Has ve Erkanların Şahs-ı Manevisi. Bu noktadan bir aile içinde mahallede mahalde beldede şehir hayatında Hakaik-i Kur'an ve İman hizmetinde bulunan her bir Nur cemaatının yukarıda tadat ettiğim şahs-ı maneviler içine ihlasla muhabbetle ittihad ve tesanütle dahil olup olub olmamak meselesi önemli. Bu önemli nokta gözardı edilmemek kaydıyla şahs-ı maneviye nazarı celb ettiğin için teşekkürler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı