"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Stefan Zweig, hakikatle tanışsaydı

Sebahattin YAŞAR
14 Ağustos 2017, Pazartesi
Günlük Risale okumalarımızı ihmal etmeden, aralara kattığımız çeşni kabilinden yerli yabancı kitaplar, aslında bize neye, ne kadar zaman ayırmamız gerektiğinin de derslerini veriyor.

Bu kitaplarından birisi de; 1881-1942 yılları arasında yaşamış olan Avusturyalı yazar Stafen Zweig’in, ‘Acımak’ adlı romanı idi. Okuduk, bitti.

Peki ne oldu? Yazar, romanını, daha çok ‘acımak’ duygusu üzerine kurgulamış. Doğrusu müthiş bir duygu yoğunluğu yansıtmış. Ama kendisi de hayatının sonunda romanlarında tahlil ettiği duyguların esaretine düşerek, hayat sahnesinden acı şekilde çekilmiş. 

Evet, duyguların negatif ve pozitif uçları insanı hastalandırıyor.

Bir de insan kendisinde hangi yoğun duygu potansiyeli bulunduğunu bilmeli ve ona göre tedbirler almalı. Yoksa taşınan potansiyel insana zarar verir.

Kim bilir, Yaratıcı’nın her insana ayrı ayrı verdiği baskın duygular (Esma) keşfedilseydi ve ona uygun tedbirler alınsaydı, romanlarıyla dünyaca meşhur olmuş olan Zweig, belki de yine sağlıklı taşıyamadığı ‘acımak’ gibi duyguların esiri olup, ümitsizliğe kapılmaz ve ‘artık bu toplum, bu çağ değişmez’ deyip, eşiyle birlikte intiharı tercih etmezdi.

368 sayfayı bulan ‘Acımak’ romanı, sadece acımak duygusu etrafında kurgulanmış ve teknik anlamda başarılı, tasvirleri güçlü bir çalışma olmuş. Zaten bu romanı başarılı kılan da, zengin olaylar silsilesi, oldukça güçlü tasvirleri, sürükleyici serüveni ve bir o kadar da romanın içini yaşanır kılan renkli kelimeler hazinesidir.

Fırtına ortamını tasvir eden yazar, öyle etkili kelimelerle, öyle fırtına ortamında olmayı ifade eden tavır ve tutumları ifadeye dökmüş ki, Temmuz ayında okuduğunuz roman sizi fırtına etkisinde bir titreme hissine ulaştırabilmektedir.

O zaman hakikat, bizzat fırtınanın varlığı ve yaşanma hali iken; edebiyat, o varlığı yaşanan hakikatin ifade edilirken, gerçeğine ne kadar yaklaşıldığı ile oluşan bir anlatım biçimidir. Peki benzeyene hayran kalıp, hakikatine bigâne kalmak olur mu?

Avrupalı yazarların, gerçeklerden uzak, hayal kurguları üzerine yaptıkları roman çalışmaları, doğrusu onları ve okuyucularını gerçek dışı bir dünyaya çekmiş bulunmaktadır. 

Benzerinde okuyucuyu oyalarken, hakikatine pencereler açmamak bir daralma meydana getirmez mi?

Avrupa kaynaklı romanlardaki bu yoğun hayal zenginliği, okuyucuyu zihnî olarak özel bir dünyaya dâvet ederken, doğrusu hayata, olaylara, geçmişe, geleceğe dair çok da sorular sordurmuyor ve bir takım sağlıklı sonuçlara insanı götürmüyor.

Olması gerekir mi? Belki, ‘Okuyucu o noktaya kendisi ulaşsın, akletsin.’ denilebilir. Ama benim kanaatim bu noktada; evet, okuyucunun iradesine yön vermek değil, ama okuyucunun iradi tercihine meyil vermek, o yönü güçlendirmek olabilir. Yani okuyucuyu hisleriyle hareket etmeye kanalize eden edebi eserler, neden onun hakikati bulmasına katkı sağlamasın ki?

Ama zaten yazarın kendi dünyasında böyle bir arka plan yoksa, yani geleceğe dair, ölüme dair, öldükten sonraki hayata dair güçlü bir inanç yoksa, olmayan bir şeyi okuyucuya aktarmasını beklemek de olmaz.

Öyle olsaydı, yazar önce kendisini o duygu yoğunluğunun etkisinden kurtarır; acımak, ümitsizlik gibi duyguların esaretine girmez ve duygu çıkmazına düşüp, eşiyle birlikte intiharı tercih etmezdi.

Kim bilir, Zweig, Kur’ân’la, Kur’ân’ın hakikatleriyle, bu asırdaki Risale-i Nur eserleriyle tanışsaydı; duyguların ifrat, tefrit ve vasat durumlarını bir okusaydı, hangi duygunun insana hayatı yaşanmaz kıldığını, duyguların veriliş sebebinin imtihan olduğunu bilseydi kim bilir intihar bile etmezdi.

Şimdi Zweig yok; ama onun bu kendisine bile faydası dokunmayan tek kanatlı düşüncelerinden medet uman milyonlar var. Maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî iki kanadı ifade eden Kur’ânî hakikatleri bu milyonlara ulaştırmamak, bu hakikatin nasiplileri için bir vebal değil midir?

Yoksa, ileride gelecek Zweig’ler, ‘Neden bu hakikatlerle bizi buluşturmadınız?’ diye hesap sorarlarsa onlara ne diyeceksiniz?

Okunma Sayısı: 2301
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı