Bediüzzaman, “Risale-i Nur ve hizmeti inayet-i Rabbaniye altındadır” diyor. (Hizmet Rehberi, s. 233)
Bu, şu demek: Risale-i Nurlar her şeyin terbiye ve idare edicisi Rabbimizin yardımı ve Kur’ân’ın himayesindedir. Ona kimsenin zarar vermesi ve mecraından çıkarması haddi yoktur. Bu kervan yürüyecektir.
Ona bir şekilde müdahale edenler başlarına belâyı dâvet etmiş olacaklardır. Kur’ân’ın malı olan Nurlar, Kur’ân yaşadıkça, Kur’ân’ın zılli altında kıyamete kadar yaşayacaktır.
Evet, Risale-i Nur hizmetleri de aynı kapsamdadır.
Kimse bu hizmeti mecraında çıkaramayacaktır. Bu hizmet de Rabbimizin terbiyesi ve idaresi, inayeti altındadır.
Zındıka komiteleri ne kadar dessas plan ve hileler içerisine de girseler yine bu hizmete mani olamayacaklardır.
Kur’ân dâvâsını nasıl engellemeye çalışanlar olmuşsa, Kur’ân’ın mu’cize-i maneviyesi olan Nur dâvâsını da engellemeye çalışanlar olabilecektir. Ama neticede Kur’ân’a karşı bütün müdahaleler akim kalmış ve hüsrana uğramıştır. İşte Nur hizmeti de Kur’ân’ın bu asırdaki tebliğ tarzı ve hizmet tarzı olduğu için yine ona müdahale edenler akim kalacaklar ve hüsrana uğrayacaklardır.
Kitabımız Kur’ân nasıl Cenâb-ı Hakk’ın himayetinde ise, Risale-i Nurlar da Kur’ân’dan süzülen hakikatler olduğu için o da himayet altındadır. Bundan kimsenin bir şüphesi olmasın.
Nurlar ve hizmet inayettedir, ama imtihan halinde olan kişiler değil. Kişilerin inayet altında olması, ancak Rabbimizin rahmetinin üzerinde olduğu, istişare ile işleyen şahs-ı manevinin içinde olmaktır.
Nur Talebelerine düşen de, Kâbe’ye hücum eden Ebrehe’nin filleriyle uğraşmak değil, büyük cihad olan nefis dairesindeki aslî işleri ve tebliğdeki vazifeleri yapmaya çalışmaktır. Allah, Kâbe’sini, Kur’ân’ını ve Kur’ân’ının hakikatlerini koruyacaktır. Ama kullar ihlâsla, sadâkatle, istikametle imtihanını da olacaktır.
Evet, Risale-i Nurların basım ve neşri ile ilgili dün de manialar vardı, bugün de var. Nurlar inayetle dün ve bugün engelleri aştı. Tabiî Nurlar ve hizmeti engelleri inayetle aşarken, bazıları imtihanlarını kaybettiler. Nur’un sevincine katılamadılar.
Kötü olan bu müjdeli ve heyecanlı süreçte nurun sevincini yaşayamamaktır. Ebrehe’nin develerinin sayısını sayan, gücü, kuvveti, makamı her şeyin üstünde gören anlayış, İlâhî güç karşısında mahcubiyeti yaşayacaklar ve sevinç zamanındaki heyecanı, neşeyi hissedemeyeceklerdir. Gelen müjdeye sevinememek ne kadar acıklıdır.
Gücün, makamın etkin olduğu; ama hak ve hakikatin zahiren zayıf gözüktüğü karanlık günlerde şahs-ı manevî etkisiyle, az ve zayıf ve güçsüz olan, ama istişare ile basiret ve feraseti açık aydınlık yarınları görenlere ne mutlu.
Daha da kötü olan ne biliyor musunuz? Attığı adımın isabetsiz olduğunu hissedip ama nefsine karşı, eş dostlara karşı, taraftarlara karşı, görenekle bunu itiraf edip, geri dönememektir. İşin bu noktası da olsa olsa ‘imtihan’dır.
‘Nurun sevincini hissedememek’, üzüntüsünü paylaşamamanın bir sonucudur.