“Daha hayatının baharındaydı.”, “Çok erken gitti” gibi cümleler, insanların yorumlarına göre hayattan genç yaşlarda ayrılanlar için kullanılıyor.
Oysa erken, kime göre erkendir? Hayatın baharı, kime göre, ne zaman başlar? Bu tür yorumlar doğrusu biraz da haddini aşan ifadelerdir.
Yaratıcı bir kulu dünyaya getirirken kimseye bir şey sormadığı gibi dünyadan ayırırken de kimseye bir şey sormaz.
Kimin ne potansiyel taşıdığını bilen O’dur. Kimin dünyada ne kadar yaşaması gerektiğini bilen O’dur. İnsana insanın sevgisini veren O’dur. Uzun veya kısa yaşamak kavramları yanlış yorumlanıyor.
Bir kişinin diğer bir kişiye göre dünya günleriyle biraz daha fazla yaşaması onun için hayır mıdır, şer midir? Bunu bilmiyoruz.
Bir kişinin ömür ortalamasının altında bir şekilde dünyadan ayrılması yani kısa ömürlü olması onun için kötü müdür? Onu da bilmiyoruz. Ama o ömrü veren ve o kulu yaratan bu soruların cevaplarını biliyor. Ve Bilen konuşuyor. Oysa az kaliteli ise, çok hükmündedir.
Genç yaşta vefat edenler için, çocuk yaşta hayata veda edenler için insan gerçekten üzülüyor. Genç ölümleri insana ağır geliyor. Bu hakikat-i halde de öyledir. Peygamberimiz (asm) hayata çocuk yaşta vefat eden çocuğu için gözyaşları dökmüştür, üzülmüştür. Ama takdire karşı teslim olmuştur.
Evet, kabul edelim ki, hiçbir ayrılık erken değildir. Yine kabul edelim ki, hiçbir hayat yarım kalmış değildir.
‘Erken’ denen, ‘yarım’ denen yorumlar insanî ifadelerdir.
Hakikat-i halde, erken diye, yarım diye bir şey yoktur.
Sadece ve sadece takdir vardır. O takdir o kişi için bir ömrü ifade ediyor ve o kul için en uygun bir hayatı içinde barındırıyordur.