Karşımıza bir insan çıkıyor ve biz doğrudan o insana hiç konuşma hakkı vermeden kafamızda bir yargı oluşturuyoruz ve bu yargı bizim için Çin Seddi gibi aşılamaz bir durum haline geliyor. Bundan istesek de kurtulamıyoruz. Aslında çok da kurtulmak istemiyoruz çünkü korkuyoruz. Evet hayatımıza yeni insanlar almaktan korkuyoruz, onların düşüncelerinden, hayal güçlerinden korkuyoruz. Bu korkumuzu gizlemek için ise önyargı dediğimiz kavramı kullanıyoruz.
Önyargılar ile sadece kişisel ilişkilerimizde kaybetmiyoruz. Toplumların birbirlerine karşı olan önyargıları ile kaybettiklerini ne yapacağız, onları yok mu sayacağız? Örneğin kendilerini batı medeniyeti diye tanıtan kesim Müslümanları barbar olarak görüyorlar ve bu önyargıdan kurtulamayarak bizim içimizdeki şevkati, merhameti kaybediyorlar. İşte sadece bir önyargı ile şevkati ve merhameti kaybettik.
İnsanları insafsızca yargılayarak onların düşüncelerinden, hayal güçlerinden, merhametlerinden ve şefkatinden yoksun kalıyoruz. Şimdi kaybeden biz miyiz? Yoksa o önyargılarla baktığımız kişiler mi?
Ben söyleyim, biz kaybediyoruz ve bu kaybettiğimiz olgular insanı insan yapan, toplumu toplum yapan olgular. Eğer gerçekten istersek bu durumdan kurtulmak çok kolay. Sadece yapmamız gereken insanların görüşlerini onlardan dinleyerek başkalarının o kişi, o toplum hakkında her söylediğini doğru kabul etmeyerek o insanın, o toplumun şevkatini, merhametini kazanabiliriz.
Şimdi size soruyorum neyi seçeceksiniz: Önyargılar ile kaybetmeyi mi? Yoksa insanlara kendini ifade etme hakkı vererek kazanmayı mı? Tercih sizin.