"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bana Seni gerek Seni

Selim GÜNDÜZALP
15 Şubat 2015, Pazar
Bana özel bir göz verdin Senin eserlerini göreyim ve göstereyim diye. Bana özel bir kulak verdin, Senin yarattıkların Seni nasıl zikrediyor, duyayım diye. Bana akıl verdin, o aklı Kur’ân’la nurlandırdın, Seni bulayım diye. Bana dil verdin Seni anayım, zikredeyim diye. Bana kalp verdin Seni seveyim diye.

Dünya yoktu bir zamanlar... 

Kâinat da yoktu. Hiçbir şey yoktu. Varlık âlemi de yoktu.

Hatta ondan önce diye bir şey bile yoktu; çünkü zaman da yaratılmamıştı henüz. 

Zamansız ve mekânsız bir tek O vardı. 

Bir “Ol” emri erişti Ondan. Kâinat ortaya çıktı, var edildi yoktan. 

Bir müthiş patlamayla var oldu zaman ve mekân. Kimse bilmiyor nasıl oldu. Çünkü o yaratılış ânını Yaratan’dan başka hiç kimse görmedi, Ondan başka hiç kimse şahit olmadı. 

Bir “Ol” emriyle her şey oluverdi. “Ol” emrine bütün kâinatın verdiği cevap, hâlâ göklerde yankılanıyor. O gün bugündür uzayın her tarafında dehşetli patlamaların kalıntıları dolaşıyor. Gökler biz bir emirle var olduk diye haykırıyor. İnansın inanmasın, herkes bu sesi beraber işitiyor.

Hayat yoktu; var edildi. Hayatın kaynağı, Ondan, Yaratan’dan, Hayy olan Allah’tan geldi. Zaman yoktu bir zamanlar. Yaratan tarafından var edildi. Başlangıcı varsa zamanın, elbette onu bir başlatan var. Kâinat yoktu bir zamanlar. Başlangıcı varsa kâinatın, elbette onu bir yaratan var. 

Ondan öncesi yoktu; yalnız O vardı. Mekândan münezzeh, zamandan münezzeh, ebedî bir tek yaratıcı olan Allah vardı. Olacak her şey, olmuşla beraber birdi O’nun için. O’nun için zaman yoktu, mekân yoktu, geçmişin ve geleceğin farkı yoktu. Dünya ve ahiretin öncelik ve sonralığı yoktu O’nun için. Çünkü O zamana mahkûm değil, zaman O’na mahkûmdu. Her şey gibi zaman da O’nun emriyle var oldu. O’nun emriyle var olanlar, hep hikmetli ve düzenli varlıklardı. Zaman da öyle. Bir büyük nehir gibi, gelip geçeceği her yer belliydi zamanın ve zamanın içerisinde yaratılanların her ayrıntısı hikmetle düzenlenmişti. Hikmetin olduğu yerde güzellik vardı. Güzelliği görecek gözler de daha sonra gelecekti. Her ayrıntı hesap edilmişti. Çünkü kader vardı. Çünkü kaderin sahibi vardı. Kader O’nun ilminin bir nev’i idi. Kader ne geçmişte ne de gelecekte idi. Her şeye ezelden bakıyordu. 

Kâinattan dünyaya, dünyadan içindekilere kadar, bir ağacın başındaki yaprağa kadar, bir insanın başındaki saça kadar her şey tek tek sayılır bu kâinatta, tek tek yerli yerine konur. Önce atom çekirdeklerindeki parçacıklar sayılır, sonra moleküllerde atomlar. Bir molekül zincirinde hangi atomun yer alacağı, kesin bir takdirle belirlenmiştir. En küçük bir tesadüfün izi dahi görülmez. Canlıların vücutlarındaki hücreler de öyledir. Hepsi tek tek sayılıdır, sayıları bilinir. Bir yaprak ancak yaprak kadar büyür. Alması gereken şekil ne ise onu alır. Mandalina portakal olmaz, kavun kabak olmaz. İki ayak yeter insana, kırkayak olmaz. İki el yeter insana, ahtapotun kolları gibi dallanıp budaklanmaz. 

Her şeye ne gerekliyse o verilmiştir. Her şeydeki her şey tek tek sayılmıştır, hesap edilmiştir. Çorbamıza ektiğiniz tuzun hangi tanelerinin, tabağın neresine düşeceği bile bellidir. Sabah işe giderken atacağımız adımlar, gün boyunca gözümüzü kaç kez kırpacağımız dahi sayılıdır. Yüzümüzde, ellerimizde, ağacın gövdesinde, yedi kat göklerde, toprağın derinliklerinde, bütün gezegenlerde, ne varsa her şey… Girintiler çıkıntılar bile rastgele değildir. Her şeyde bir orantı, bir simetri hâkimdir. Her şeyin her şeyinde ince bir hesap hâkimdir. Bir çiçeğin yüzüne bakın, nasıl yüzünüze baktığını göreceksiniz. O güzel yüzlerde yüzünüze taze bir merhabayı hissedeceksiniz. Bir çiçek, çiçek kadar büyür. Elimiz, burnumuz, kulağımız ona keza… Her şey ama her şey bizi hayrete düşürmeye adaydır bu dünyada. Eğer tesadüfen olsaydı bütün bunlar, bu kadar güzellik, bu yüzlerde bizi kendine dâvet eden bunca güzellik olmazdı, bizi kendine hayran bırakamazdı. 

Tesadüf olsaydı eğer, hücreler her yöne aynı şekilde gider, çoğalırdı. Yusyuvarlak, tostoparlak, tuhaf bir şekil alırdı. Oysa görüyoruz, gözümüzün önündeki her şey bir kalıptan çıkmış gibi intizamlı.

Soralım ki, insanlığımızın gereği ortaya çıksın:

Bu yaprağın modeli, bu çiçeğin kalıbı nerede?

Her şeyin bir model üzerine inşa edilip yaratıldığı besbelli. Belli bir sayıya ve miktara ulaşınca dur emri geliyor birden. Büyüme duruyor. Dön emri gelen dönüyor, uç emri gelen uçuyor, açıl emri gelen açılıyor. Her bir şeydeki kusursuz fiiller, kusurdan münezzeh olan failine, bütün bu işleri yaratan Allah’a, yaratanına birer şahitten başka nedir ki?

Yunus Emre ne güzel diyor:

Aşkın aldı benden beni, 
Bana Seni gerek Seni
Ben yanarım dün ü günü, 
Bana Seni gerek Seni

Ya Rab! Gözümüzü şahidi eyle güzelliklerinin. Dilimizi şahidi eyle yarattığın nimetlerin. Aldığım her nefes Senin rahmetindendir ya Rab. Ulaştığım, eriştiğim her nimet Senin ihsanındır ya Rab… Gizli, açık nimetlerinin sayısını asla bilemem. Hayal bile edemem. Saymakla da bitiremem. Yalnız üzerimdeki en büyük nimetini bilirim. Bana Kur’ân’ınla ve Peygamberinle (asm) şükretmeyi öğreten de Sensin ya Rabbi… 

Ne varlığa sevinirim, 
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, 
Bana Seni gerek Seni

Bana hiç kimseye vermediğin bir yüz verdin. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım, benim yüzümde sadece bana ait özelliği nasıl işlemişsin, göreyim ve göstereyim diye. Bana özel bir göz verdin Senin eserlerini göreyim ve göstereyim diye. Bana özel bir kulak verdin, Senin yarattıkların Seni nasıl zikrediyor, duyayım diye. Bana akıl verdin, o aklı Kur’ân’la nurlandırdın, Seni bulayım diye. Bana dil verdin Seni anayım, zikredeyim diye. Bana kalp verdin Seni seveyim diye. 

Dünya ve ahiretin bütün nimetlerini önüme serdin ve bir isteme duygusu verdin Senden isteyeyim diye. Vermek istedin. Çünkü vermek Senin şanındandır. Onun için bana istemeyi öğrettin. Hamd ederim bütün zerrelerimle... Hamd ederim etmeyenlerin dilleriyle de… Salât u selâm olsun sevgili Peygamberimize (asm)…

Okunma Sayısı: 1993
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı