"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dem Dede

Selim GÜNDÜZALP
28 Aralık 2014, Pazar
Her yerin kendine özgü bir gizemi var. Burasının da öyle.

Dört yanı çam ağaçlarıyla çevrili cennet misâl ormanlık bir yer burası. 

Çam ağaçlarının tam ortasında seyrine doyum olmayan eşsiz güzellikte gölü bulunan bu köyün bir de sırrı var.

O güne kadar her ne hikmetse gözden uzak kalmış bu köyün ve bu gölün çehresi bir gün değişiverdi.

Nasıl mı?

Bir misafirin buraya gelmesiyle.

Peki kimdi bu gelen misafir?

Şehirde onu bilmeyen ve tanımayan yoktu.

O ise, asla bilinmek ve tanınmak derdinde değildi.

Bilâkis parmakla gösterilmekten bile sıkılan ve utanan bir ruh yüceliğine sahipti.

Ömrünün kalan yıllarını en verimli bir şekilde geçirmek için buraya gelmişti.

Şehrin gürültüsünden uzaklaşmak, biraz da kendini dinlemek için bu sessiz ve sakin köyü seçmişti.

Bu köyün belki de eski camii onu çağırmış olamaz mıydı?

Orada kıldığı namazların ruhuna verdiği huzur bir başkaydı. 

Bu köyün sakinleri hayli misafirperverdi. Çalışkan ve yumuşak huylu insanları bu köye daha ilk geldiği gün sevmişti.

Bir değil belki birçok sebebin etkisiyle, seneler önce bu köye gelip yerleşmişti.

Hasta ve ihtiyar anneciğinden başka yanında kimsesi yoktu.

Edebiyat öğretmenliğinden emekliliğe ayrılır ayrılmaz, okumak ve yazmak işi hayatında ağırlık kazanmıştı.

Bir de son yıllarda bitkilerle tedaviye vermişti kendini. 

Bir çok hasta uzak yakın demeyip kapısını çalmış, yaptığı ilâçlardan şifa bulmuştu.

Sevilen, sayılan ve güvenilen biriydi.

Dili gibi, eli de bereketliydi.

Her yaştan, her meslekten insan ziyaretine gelir, ondan bir şeyler öğrenmeye bakardı.

Bilge bir insandı.

Çayı demli içmeyi severdi.

Onun için olsa gerek; “Dem Dede” derlerdi ona.

Yüzünde her daim tatlı bir tebessüm vardı.

Konuşurken ağzından bal damlardı adeta.

Tatlı suyun başı kalabalık olur.

Onun da başından insanlar eksik olmazdı.

Bazan gençlerle, bazan ailelerle bir arada sohbetler ederdi.

Dostları onu ihmal etmediği gibi, dışardan gelenler de kendisine ulaşmakta zorluk çekmezlerdi.

Hafta sonları müstesnaydı.

O gün gelen misafirlerinin yeri bir başkaydı.

Kalabalık bir grupla gerçekleştirilen hafta sonu kahvaltılarında tam bir samimiyet ve neşe hâkimdi.

Herkes kendi yaptığını yanında getirir, yiyecekler ortaya serilirdi.

Çocuklar çimenlerin üstünde koşuşturup dururdu. Hiç bıkmadan ağaçlar arasında ya da göl kenarında oyunlar oynar, tatil gününün tadını doyasıya çıkarırlardı.

Sonra hep beraber duâlar edilirdi.

Kahve sefasının ardından da sohbetler yapılırdı.

Herkesin gönülden özlediği ve büyük bir iştiyakla beklediği şey de aslında bu sohbetlerdi.

Tadına doyamazlardı bu sohbetlerin.

Bunlar hayatın ta kendisiydi.

Dostlar ve misafirler hafta boyunca bu günü adeta iple çekerdi.

Dersler yapılır, sorular sorulur, ruhlar kaynaşırdı. Gençlerin his ve fikir dünyası kıvama ererdi burada. Tam bir hayat üniversitesiydi.

Sorular faslını özellikle gençlere ayırmıştı Dem Dede.

O gün gençlerden biri, hayattan öylesine şikâyet etti ki, sorular faslına bir türlü geçilemedi.

Böyle vakitlerde sahneyi ve havayı değiştirmek en doğru yoldu.

Dem Dede:

“Göle doğru yürüyelim mi?” dedi.

Hemen herkes ayaklandı.

Dem Dede, kalkarken sofradan bir tuzluk aldı.

Göle doğru beraberce yürüdüler.

Herkes birşeyler olacağını hissediyordu, ama ne olacaktı orası meçhuldü işte.

Bu durumlarda genellikle uygulamalı dersler verirdi Dem Dede.

Gölün kenarına gelip orada bir müddet durdular, etrafı seyrettiler.

Dem Dede az önce hayattan ve yaşadıklarından devamlı şikâyet eden gence:

“Şikâyetlerinizin bazılarında haklı olabilirsiniz, ama tamamen değil. Hem işimiz şikâyetten çok şükür olmalı ve elden geldiğince onların üstesinden gelmeye çalışmalıyız. Bir farkımız olması lâzım değil mi?”

Genç, ortama alışmış ve biraz da yumuşamış olmanın etkisiyle:

“Evet söylediklerinizde siz de haklısınız ama tamamen değil.” 

Karşılıklı gülüştüler.

Dem Dede, elindeki tuzluktan avucunu dolduracak kadar döktü. Sonra onu, su dolu bardağın içine boşalttı ve gence uzattı:

“Rica etsem, bir yudum alır mısınız?” 

Genç, ilkin şaşırdı, toparlanması çok sürmedi. Uzatılan bardaktaki tuzlu sudan bir yudum aldı, ama almasıyla beraber çıkarması da bir oldu.

Dem Dede şefkatli bir edayla:

“Tadı nasıldı?”

Gencin yüzünde gergin bir ifade vardı:

“Nasıl olacak, zehir gibi acıydı.” dedi.

Dem Dede tebessüm etti.

Gecin koluna girip, gölün yakınına doğru yürüdüler.

Gençten bu defa elindeki tuzluğun tamamını göle boşaltmasını istedi. Gölden bir avuç su içmesini rica etti.

Genç bu teklifi de yerine getirdi.

Dem Dede:

“Şimdi tadı nasıldı?”

Genç:

“Tatlı ve ferahlatıcıydı.”

Dem Dede:

“Tuzun tadını aldın mı?” 

Genç:

“Hayır!” diye cevapladı.

Dem Dede:

“Evlâdım hayatta şikâyet ettiğimiz dertler ve sıkıntılar da böyledir. 

Tıpkı bu tuza benzerler. Ne azdır, ne de çoktur. 

Bizi üzen şeylerin ve sıkıntıların miktarı hep aynıdır aslında.

Ancak bir farkla; karşılaştığımız bir olayın ya da yaşadığımız bir ıztırabın acılığı, onun neyin içine konulduğuna bağlıdır. 

Yapman gereken şey; sana sıkıntı veren durumlarla ilgili duygu ve düşüncelerini genişletmendir. Hepsi bu. Bunun için sen; bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.

Başlangıçta zor gelecek belki ama siz gençlerin duyguları çelik gibi sağlamdır maşaallah. Biraz gayret ile başaracağınıza inanıyorum.”

Genç teşekkür etti.

“Benim için bugün hiç unutamayacağım bir ders oldu bu.” dedi.

Dem Dede:

“Rica ederim, bu dersi birlikte yaşadık, hem bizim de ihtiyacımız vardı.”

Yeni bir hakikatin keşfiyle zenginleşen gönüllerde tatlı bir rüzgâr esiyordu şimdi.

Dem Dede, cebinde taşıdığı ve yıllardır yanından hiç ayırmadığı kırmızı kaplı küçük not defterinden bir sayfa açtı, gence;

“Müsaadenizle okuyabilir miyim?” dedi.

Gencin yüzündeki ifade de, evet diyordu.

Okumaya başladı:

“Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi, maddî musîbetlere de büyük nazarıyla, ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalbde de kökleşir, bir mânevî musîbeti dahi netice verir, ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazâya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi, maddî musîbet hafifleşe hafifleşe, kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider. Bu hakikati ifade için bir vakit böyle demiştim: 

Bırak ey biçare feryadı belâdan kıl tevekkül,

Zira feryat belâ ender hatâ ender belâdır bil.

Eğer belâ vereni buldunsa, safâ ender atâ ender belâdır bil.

Eğer bulmazsan, bütün dünya cefâ ender fenâ ender belâdır bil.

Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.

Tevekkülle belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.”

(Lem’alar, İkinci Lem’a, Beşinci Nükte)

….

Dem Dede, okuduğu kısım bitince not defterini yine cebine koydu:

“Hadi bakalım biraz da korulukta dolaşalım, hem ayaklarımız açılsın, hem de taze havayı ciğerlerimize doya doya çekelim.” dedi.

….

O gün herkesin neşesi yerindeydi, yüzler gülüyordu. Hayatları boyunca unutamayacakları bir gün daha geride kalmıştı. Hem yeni bir dost daha kazanmışlardı.

….

Essalâtü vesselâmu aleyke Ya Rasûlallah...

NOT: Abdülkadir Badıllı Ağabeyimizi duâyla ve rahmetle yâdediyoruz. Rabbim cümlemizin akıbetini hayreylesin. Cenneti ve cemaliyle bizleri müşerref eylesin inşâallah. Âmin.

Okunma Sayısı: 1442
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı