"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Göz önündeki hediyeler...

Selim GÜNDÜZALP
22 Mart 2015, Pazar
Şuyum eksik, buyum eksik der dururuz.

Huyumuz kurusun.. 

Oysa kimin, nesi tam olmuştur ki şu hayatta..

Sahip olduklarımızın kıymetini bilmeyiz, hakkını verip şükretmeyiz. 

Sonra da, yakınıp dururuz işte.

En yakınımızdan başlayalım..

Sahip olduğumuz nimetler içinde devamlı kullandığımız halde, lâyıkıyla takdir edemediğimiz bir nimetten. 

Bildiniz değil mi hangisi olduğunu?

Bu sabah, o iki hediyeyi verenin, o hediyeler ile gözlerimin önüne serdiği binler hediyeleri okumaya çalıştım, Rabb’ime hamd ettim.

Anladım ki, bir hediyenin içinde binler hediyeler göndermek, sadece O’na has ve O’na lâyıktır. Sonra yine şöyle düşündüm ki, hediye sevdiğimiz birine verilir, tanımadığın, bilmediğin birine niye hediye verilsin ki.

Demek ki, Rabbim beni görüyor, biliyor.. Rabbim beni tanıyor ve seviyor. 

...

İnsan kendisine verilen hediyeler ile sevildiğini anlar, değer verildiğini hisseder.

Hediyeler, hediye verenin şanına lâyık olur, öyle değil mi? 

Tut ki, bir ev hediye verilmiş olsun birine eğer penceresi yoksa o evin, o hediye nedir ki..

Ha verilmiş, ha verilmemiş o hediye ne ifade eder ki..

Dünya ve içindekiler ne kadar güzel olurlarsa olsunlar, onlardaki güzelliği gören ve onları yaratanı bilip takdir eden bir göz, gördüklerinden çok daha değerlidir. 

Bir başka deyişle; dünyada ne varsa hepsinden, hatta dünyanın kendisinden bile kıymetlidir.

Allah (cc) verdi mi, işte böyle değerli bir hediye verir.

Sonra tekrar baktım, o iki eşsiz hediyeye. 

Onlar ruhumun misafir edildiği beden evimin pencereleri.

Bediüzzaman Hz. şöyle der:

“Göz, öyle bir hassedir ki, ruh bu âlemi, o pencereden seyreder.”  

Evet, beden evim her yönüyle, her organıyla harika ve eşsiz bir hediye, ama gözlerim bir başka güzel.. Gözler ruhun penceresi, iki yuvarlak mercek, milim küçük olsa, görme işini yapamaz. Biraz büyük olsa, yuvasından dışarı fırlasa, insan birbirinin yüzüne bakamaz.

Bedenin güzelliği yüz ile, yüzün güzelliği göz ile, gözün güzelliği söz ile.

Ruhun güzelliği ise, o gözün iman ile açılıp görmesiyledir. 

Bir destan yazılsa gözlerimiz için yine de tam anlatılamaz..

Görme nasıl oluşuyor onu geçtik. Gözün her şeyi hayret konusu..

Gözler öyle bir hediye ki, her şeyiyle hediye yani.

Bir gözü meydana getiren sayısız hücre var. Bunlar görme kabiliyetini nasıl ve niçin kazandılar?

Niye vücudumuzun diğer hücreleri böyle bir özelliğe sahip değil de, sadece göz hücreleri bu faaliyete tahsis edilmiş.

Ayrıca ışığa karşı hassas hücrelerin, vücudun başka herhangi bir organında değil de, görme işiyle görevlendirilen gözde, hem de mükemmel bir program ve intizam içinde yerleştirilmeleri tesadüf olabilir mi?

...

Bu güzel hediyeler..

Vücudumuzda tam da olması gereken yerdeler..

Gözetleme kulesi gibiler..

Herkese verilen bu hediyenin kıymetini herkes tam olarak bilebiliyor mu acaba? 

Ne gezer? 

Belki de herkeste olduğu için değersiz zannediliyordur..

Hayatın herkeste olması bizim hayata olan ihtiyacımızı azaltmaz ki.

Herkeste el ayak, göz kulak olması bizim o nimetlere olan ihtiyacımızı azaltmaz ki.. 

Bilâkis, sende olan kadar, bende olan da kıymetlidir. 

Demek ki; herkeste olduğuna göre.. O eşsiz hediyeyi veren ve gönderen, o hediye ile bizi ne kadar sevdiğini, göstermek istiyor. Bize ne kadar değer verdiğini ve ne kadar çok sevdiğini bu hediyeyi verenin, gönderenin nasıl bir zat olduğunu tanımamızı, bilmemizi istiyor bizden.

Her türlü şükrü ve teşekkürü hak ediyor Rabbimiz..

Bak bize neler vermiş gör, o iki eşsiz hediyeyi veren.. 

Önce hayatı vermiş, o hayata en uygun bedeni vermiş.. Beden evimizde ruhumuzu misafir etmiş.. O ruh görmek ister; görsün diye iki pencere açmış.. Onları başımızın üzerine koymuş, en münasip bir yere hem de.. Başımızın arkasına koymamış olur ya, arkada olsaydı ne olurdu düşündük mü hiç? Söyleyelim hemen; ayaklar başa tabi olduğu için geri geri gidecektik. 

Gözler ruhun penceresidir dedik.. Evin güzelliği pencereleriyledir.. 

Demek ki... 

Gözü veren ve ona bedenimizde iki pencere açan bilerek yapıyor, gözü de bizi gözeterek veriyor.

...

Yaradanımız şu dünyada görülecek kadar güzel şeyler yaratmasaydı, başımızda ve yüzümüzde hiç böyle güzel pencereler açar mıydı? Hiç böyle güzel hediyeler verir miydi?

...

Bakın şu güzelliğe; o iki hediye ile, görün o hediyeyi verenin gözlerinizin önüne serdiği hadsiz hediyeleri.. 

Bize iki hediye değil, iki hediyelik anahtar vermiş basir olan Allah.

Ve bizden o iki hediye anahtarı ile, sonsuz güzelliklerin kapılarını açmanın imkan ve fırsatını sunuyor bize.. 

Bakalım bu hediyeyi kimden bileceğiz diye, sınanıyoruz da aynı zamanda.

Evet iki hediye ama iki anahtar hediye.. Evet hazineleri açan iki hediye..

Daha gözlerimiz yaratılmadan evvel, görmesine yardımcı olacak ışık yani güneş yaratılmış. Düşünün, daha göz yaratılmamış iken ışığı var.. 

Nasıl bir hediye olduğunu gözlerimizin bir görün, bir daha düşünün şimdi?

Kâinat yoktu Allah var etti, yarattı..

Kâinat vardı, ama dünya yoktu.. 

Allah sonsuz kudretiyle ve ilmiyle güneş denilen ateş kütlesinden, bir parça koparıp o parçayı hayata elverişli hale koydu, üzerinde dağlar yükseltti, içine denizler koydu tam yaşanacak şekle soktu hayvanları, bitkileri yarattı, hizmetimize verdi. Buna dünya adını verdi.. Ve bilinmek istedi, tanınmayı murat etti, biz insanları yarattı..

İnsanın bu dünyada görmesini istediği güzellikler vardı, bunun için insanın bedenin de, ruhuna iki pencere açtı.. O iki eşsiz hediye ile insan, gözönündeki diğer hadsiz nimetleri görsün ve bu hediyeleri ona kim verdi diye arasın, sorsun ve onu vereni bulsun diye...

Evet; verdiğine mi? Gösterdiğine mi? Her gördüğümüzdeki eşsiz san’at eserine mi? 

Hangisine baksak hayret etmemek ve hayran kalmamak mümkün değil.. 

Ama en güzeli de herhalde bütün bunları görüp düşünecek bir akıl nimeti vermiş ki, onunla ile anlıyoruz.. Kalbimizle ve imanımızla da tasdik ediyoruz ki; Sen her türlü övgüye, hamde ve şükre layıksın Allah’ım.. Göz denilen iki hediye ile yarattığın bütün güzellikleri bilmemi murat ettiğin için sana hamd ederim.. 

İki hediye değil, sonsuz hazinelerin anahtarı imiş geç te olsa bildim Rabbim.. 

Bildim Rabbim..

Allah için olunca ve bakınca her şey güzel..

Her şeyi gören, göz olduğu halde, kendini göremez, nedendir?

Gözümüz iki olduğu halde, bir görür nedendir? 

Soralım, düşünelim.. Şükredelim...

Allah için bir kere bakanlar unutur her şeyi, unutur derdi, kederi. 

Görür göz önündeki güzellikleri.. 

Göz denilen o iki hediyeyi kimin verdiğini anlar, bilir, şükreder. 

Rabb’ini o hediyelerden dolayı bir kere daha sever..

Esselâtü vesselâm aleyke Ya Rasulallah..

Not: “Bu sabah iki tane hediye açtım. Onlar benim gözlerimdi.” diye bir mesaj atarak bu yazının yazılmasına vesile olan sevgili kardeşim Bilal Kaya’ya kalbi duâ ve teşekkürler…

Okunma Sayısı: 3302
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı