"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır Allah

Selim GÜNDÜZALP
30 Kasım 2014, Pazar
Gökleri ve yeri ayakta durduran Allah, insanı da bir ömür boyu yine kudretiyle ayakta durduruyor.

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Rûm Sûresi, 26)
Gözümüzün önünde bir değil, binler örnekleri var bunun…
Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır Allah…
En açık bir delili, yumurtadan tavuğun, tavuktan yumurtanın çıkmasıdır.
Görmeyen, işitmeyen, yürümeyen, acıkmayan, sevmeyen, korkmayan, kaçamayan bir yumurtadan, bütün bu özelliklere sahip sevimli mi sevimli bir civcivin yaratılması, ölüden dirinin çıkmasıdır. Çok değil, üç beş ay sonra o civcivin yumurta vermesi de, diriden ölünün çıkmasıdır.
İnsanın sınırlı olan aklının ve gücünün her şeyi yapamayacağını, bilemeyeceğini bildirir Allah. Bir ders verir bize: “Kendi sınırlı gücünüzle kıyaslamayın. Siz yapamazsınız; yapan, Benim” der. “Çekirdeği ağaç yapan, ağaçtan meyve çıkaran, meyvenin çekirdeğinden de tekrar ağaç çıkaran, Benim” der. Bir çekirdeğin, bir yumurtanın diliyle, sonsuz kudretini ilân eder, bütün gözlere gösterir.
Sayısız örneklerle çepeçevre kuşatılır hayatımız. Ta ki öldükten sonra dirilmeyi unutmayalım, gaflete düşmeyelim, inkâr etmeyelim diye… Allah’a ve ahirete imanın aşkıyla ve şevkiyle hayatımızı dolu dolu yaşayalım diye…
Hayalen ilk başa gidelim…
Elementlerin hepsi cansız, hepsi ölü olduğu gibi, onlardan yaratılan şu kâinat fabrikası da ölüdür. Ama gelin görün ki, o ölü fabrikadan; önce yarı canlı olan bitkiler, sonra hayvanlar, en sonra da insanlar yaratılmaktadır. Bu varlıklar da öldüklerinde, gene elementlere dönüşmekte, dirilerden ölüler çıkmaktadır.
Dünün bir damla suyu, bir avuç toprağı; bugün insan olmuş da, yeryüzünde seyre çıkmış, konuşuyor, geziyor. Öldükten sonra dirilişin örneğini kendi üzerinde sergiliyor. Bu açık mu’cizeyi bizzat yaşayan insan, yeniden yaratılmayı nasıl inkâr edebilir? İnkâr etmeye kalksa, kendi hayatı onu yalanlar. 
Dinlenmek için uyku, çalışmak için de uyanmak gerekiyor. Uykuyu ve uyanmayı kim yaratıyorsa, ölümü ve dirilmeyi de o yaratıyor… 
Uyanınca Allah’ın lütfuyla rızık arayan insanlar, dirildikleri gün de cennet hayatında yine Onun lütfuyla rızıklanacaklar ve cennetin bin bir çeşit lezzetlerini tadacaklar. 
Evet, insan yeniden diriliş ile, ebediyet âlemine has bir bedene kavuşacak. Göklerin ve yerlerin hâkimi olan Allah, diriliş emrini insanda gösterecek, dağılmış olan zerreleri bir araya getirip itaat ettirecek ve ona yeni bir elbise giydirerek mahşer meydanına çıkaracaktır. 
Bir kumandanın hiç yoktan bir ordu kurup, sonra onları istirahat için dağıtıp, yine bir boru sesiyle yeniden bir araya toplaması gibi, insanın da cesedindeki zerreleri hiç yoktan bir araya getiren Allah, onları ölüm ile dağıttıktan sonra, neden tekrar bir araya getiremesin? İstirahat için dağılmış bir orduyu bir araya getirmek bir kumandana zor gelmez de, insanın bedeninin ölüm ile dağılmış olan zerrelerini bir araya getirmek, kâinatın sahibi, mülkün mâliki olan Allah’a hiç zor gelir mi?
Kaldı ki, Allah için birinci defa yaratmakla ikinci defa yaratmak arasında zorluk kolaylık derecesi de söz konusu değildir. Sadece bizim anlamamız için bakmamız gereken bir penceredir bu, o kadar…
Hem, ölme ve dağılma da ruh için geçerli değil zaten… Ruh emir âleminden olduğundan, şuurludur. Haricî bir vücut sahibidir. Onun bu maddî âlemle alâkası yoktur ve bâkîdir. Ölümle, beden ölür; ruh ölmez. Ölme ve dağılma ancak beden için söz konusudur. 
Biliniyor ki dünyamız, güneşten kopmuş bir ateş parçasıydı. Şu anda güneşte, bir hidrojen yığını olan o ateşte, canlılık arz eden elementlerin bulunmadığı, ilmen ve fennen de sabittir. Bu elementleri yoktan ve yeniden yaratan, bedenlerde görevlendiren Allah, kudretiyle aynı şeyi diriliş hadisesinde de yapar ve yapacaktır.
Hayatsız kâinattan bu kadar canlı türünün yaratılması, yediğimiz gıdaların canlı hücrelere dönüştürülmesi, herkesin her gün gördüğü ve bildiği göz önündeki gerçeklerdir. Ama “ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında” çok hakikatlerin gizlendiğini de unutmayalım. (Emirdağ Lâhikası, s. 352, yeni tanzim: s. 683, mektup no: 304)
Allah’ın kudreti sonsuzdur. Acz müdahale edemez. Her şeyi aynı kolaylıkla yaratır. Kudretinde mertebeler yoktur O’nun. Bir şey O’na daha kolay, bir başka şey ise daha zor değildir. Bizim kudretimiz sonradan verildiği için sınırlıdır ve bu kudretin başı sonu vardır. Bir bebeği kaldırabilirsiniz, ama koca bir adamı kaldırmakta zorlanırsınız. Şükür ki, bebekler anne ve babaların taşıyabileceği ağırlıktadır. 
Bizim için bir kilo ile yüz kilo arasında mertebeler vardır. Bir kiloyu kaldırmak kolay, yüz kiloyu kaldırmak zordur. Allah’ın kudreti sonsuzdur. Kudretinde mertebeler yoktur. Allah’ın sonsuz kudreti için, birle bin, atomla güneş, çiçekle bahar birdir. Hepsini aynı anda, aynı kolaylıkta, aynı süratte yapar ve yaratır. 
Allah’ın bütün sıfatları gibi, kudreti de zâtîdir, yani kendindendir. Yani başkası tarafından ona verilmiş değildir. Böyle olunca, O’nun zıddı O’na ârız olamıyor. Kudretine acz giremiyor.
İnsanda ise öyle değil, bizde ne varsa Allah’tandır, kendimize ait değildir, zatî değildir. Hayatımız zatî olmadığı için ölüyoruz. Sıhhatimiz zatî olmadığı için hastalanıyoruz. Gençliğimiz zatî olmadığı için yaşlanıyoruz… 
Çevremize de bir bakalım. 
Ampulün ışığı zatî olmadığı için sönüyor. Ama güneşin ışığı ampule nispeten bir derece zati olduğundan, güneşte sönme olmuyor. Bir çiçekle bir bahar, bir insanla bütün insanlar, bir atomla bir sistem, bir cevizle bir güneş, yaratılış kolaylığı bakımından Allah için aynıdır. Dilediğinde hiçbirini, dilediğinde hepsini aynı kolaylıkla varlık sahasına çıkarabilir.
Haşir sabahında bir insanın yaratılması ile bütün insanların yaratılması arasında hiçbir fark yoktur O’nun için. Bütün insanları bir insan kolaylığında yaratır ve mahşer meydanında bir araya getirir. Allah’ın, yaratmayı dilediği şeye “Kün!” yani “Ol!” diye emretmesi kâfidir, onun varlık meydanına çıkması demektir.
Fahreddin Râzi, “Ol” emri hakkında tefsirinde der ki:
“Cenâb-ı Hakk’ın ‘Ol!’ demesinden maksat, eşyanın yaratılmasında İlahî kudretin sür’atle nüfuz ettiğini göstermektir. Bir de bu, Hak Teâlâ’nın eşyayı düşünmeksizin, denemeksizin yarattığını gösterir.”
Yeniden diriltme hadisesinde “Ol!” emri ruhlara “cesetlerinizi giyin” şeklinde verilmiş olacaktır.
Zaten ruhlar ölmüş değillerdir. Dirilme dediğimiz hadise, ruhların bedenlerimize yeniden gelmesidir.
Bu dünya, hikmet dünyasıdır. Ahiret ise kudret dünyasıdır. Burada zamana bağlı işler, orada bir anda olacaktır. Cenâb-ı Hakk’ın bir ismi Nur olduğu için, bütün isim ve sıfatları da nuranîdir. Maddeden münezzeh olan Allah’ın sıfatları da maddî olmaktan münezzehtir. Hepsi lâtiftir, hepsi nuranîdir. 
Nuraniyet denilince hemen ışık akla gelir. İman da bir nur; küfür karanlıklarını ortadan kaldırır. İlim de bir nur, bilgisizliğin karanlığını giderir. Bir küçük ışık, odalar dolusu karanlığı yutar, içer. Güneş, Rabbimizin Nur ismine bir aynadır. Bize bir ders verir: “Nuranî bir şey için az çok, büyük küçük fark etmez” der. Yani güneşin bir çiçeği aydınlatmasıyla bütün çiçekleri aydınlatması nasıl fark etmezse, hepsini aynı kolaylıkla nasıl aydınlatırsa, Allah için de bir insanın yaratılması ve haşirde yeniden bütün insanların yaratılması arasında hiçbir fark yoktur.
Allah için “Bir baharı halk etmek bir çiçek kadar kolaydır.” (Sözler, s. 485) Büyük küçük, az çok farkı yoktur.
Rabbim! İman ile göçmeyi, vücudumuza tekrar gelecek olan zerrelerin de ayrıldığı andan geldiği güne kadar Sana itaat etmiş zerreler olarak gelmesini Senden niyaz ediyoruz. Bize hayırlı, saadetli, bereketli bir ömür nasip eyle… Bu dünyadan imanla göçmeyi nasip eyle ya Rab…
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…
Not:
Alaaddin Başar’ın Zafer Yayınları’ndan (II. baskı, 2011) çıkan “Sorularla Risale Dersleri 10. Söz Haşir Risalesi” adlı kitabından istifade edilmiştir. Hocamıza teşekkür ediyoruz. Böyle güzel eserleri kazandırdığı için de tebrik ediyoruz kendisini. Sıhhat, afiyet ve şifalar diliyoruz.

Okunma Sayısı: 10795
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı