"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yetmez bu dünya bize, yetmez…

Selim GÜNDÜZALP
21 Eylül 2014, Pazar
Yeter diyen beri gelsin..
Görelim bir..
Sözde değil özde diyecek diyen..
Yaprağın doğduğu günü de
Solduğu günü de..
Görecek...
Sonra bahçeler dolusu çiçekleri
Ve gülleri de..
Hepsiyle beraber olmak varken
Ne onlar ne de biz
Neden olamıyoruz bir arada
Duramıyoruz burada
Kalamıyoruz biraz daha
Neden?
Haydi deyince bir ses
Düşüyoruz yollara..
Hepsi bu kadar mı?
Hayat topu topu bu mu
Sonrası yok mu diyenler çok..
Ah eden inleyen çok
Firaktan perişan
Olanlar çok..
Biri de biziz
belki onların
Biri de belki siz..
Derinden derine inciniyor kalbimiz
Bu dünya bize yetmez..
Bu dünya bize istediğimizi vermez
Veremez
Kendisi fani olanın
Başka bir faniye faydası olmaz
Kendi fani olan bir dünya
Ruhu baki olana istediğini vermez
Elinde bir şey yok ki,
Sana versin
Yanlış yerdesin
Yanlış kapılardasın ey nefsim..
Rabb’inin rahmeti kucak açmış sana
Ne istiyorsan ondan iste
Ne arıyorsan derdine deva olacak
Hepsi Onda, meded Onda
Derman Onda
Şifa Onda
Fani dünyanın ilâcı
ebediyeti isteyen ruhumuza merhem olmaz..
Yetmez bu dünya bize yetmez..
İnsan olanın derdi bitmez
Dertsiz insan yok
Dertsiz olana da zaten insan denmez
Derdimizin derdi ne aslolan bu
Niye geldik buraya
Şimdi nasıl gidiyoruz buradan
Ellerimizde ne var
Yolcuyuz işte
Yolculukta ne kadar rahat edilirse o kadar işte..
Yolcu yolunu düşünmeli
Varacağı yeri düşünmeli
Eli boş gidilmez gidilen yere
Ne ile geldin..
Ne getirdin
Sorulur bir gün
Nereye böyle ve nereden
Nerde heyben
Bakılır bir gün
Dolu mu boş mu
Ne getirdin
Ebediyet yurduna gelirken
Elbet sorulur bir gün
Bir deste yumak
Belin iki büklüm
Saçların ak pak
Sorulur bir gün elbet..
Ne getirdin yanında
Nerede heyben
İçinde ne var
Dolu mu boş mu
Bir ömür biriktirdiğin servetin ne?
Sorulur elbet
“Ambarında hırsız bir fare yoksa
Kırk yıllık kulluk buğdayın nerede?” diye,
sorulur elbette
Yazını gördük kışını da
Sonbaharı da gördük ilkbaharı da
Çocukluğu da, gençliği de, orta yaşı da
Daha ne kaldı
Gördük görülecekleri
Yaşadık yaşanacakları
Bir bir tükendi gitti
Eridi bitti
Ömür sermayesi bir bir gitti
Gün gün geçti
Geçmez zannettiğimiz
Gelmez zannettiğimiz
Emareler, işaretler geldi
Dayandı kapımıza
Ya Rab yardım eyle
Meded Allah’ım
Yolcu yolunda gerek
Yol görünür oldu serviliklere
Demek ki, başka bir diyar var..
Bıçak sırtında sorular var..
Kiminin kısa, kiminin uzundur hayat
Elindeyse haydi dur geçme diye dayat
Hayat ki, ötesi için var
Bilene dostum, bilene
Elindeki faniyi
Allah yoluna verene
Ebedî bir hayat var
Bu böyle biline..
Gidenler söylüyor hal diliyle
Bize kalmayan dünya size mi kalacak
Hem kalsan biraz daha, ne olacak
Sonunda ölüm olduktan sonra
Bir gün olup seni bulduktan sonra..
Azmış uzunmuş geç bunları sen
Allah’ın istediği hayatı yaşa
Her gün ve her an yeniden
Ömrün güzelliği burdadır işte
Allah için yaşanmış olmasındadır
Bil işte..
Gecikme..
“Hayatta rövanş yok.”
Unutma..
Günlerim daha çok deme
Her gün giden yolcu sayısı
Üç yüz binin üzerinde..
Kaşla göz arası gidişler
Bilesin, yok şakası
En hızlı araçlar
Ecelin yanında kağnı arabası..
Yetmez bu dünya bize, yetmez
Yeten diyen beri gelsin
Ne diyecekse desin
Görelim bir
Bizimde var elbet sözümüz
Sözümüz tamam oldu
Bırakalım gayrı burada
Âşık Gülabi’ye
Bakalım ne diyecek
Biz fanilere..
...
Ölüm vardır şu dünyanın sonunda,
Kırma gönülleri boşu boşuna.
Kargayı kondurup gülün dalına,
Yoldurma gülleri boşu boşuna.

Mermer taşa yazacaklar adını
Kim götürmüş servetini malını
Eğer çalamazsan gönül sazını
Koparma telleri boşu boşuna.

Sultan Süleyman’a kalmadı dünya
Her gördüğün düşü hayra yorma
Meyvesiz ağacı sallayıp durma
Kırma dallarını boşu boşuna

Gülabiyim mezarımdır son durak
Ömür bağım viran döküyor yaprak
Bir gün sarar beni şu kara toprak
Dökme gözyaşını boşu boşuna.

                                   Âşık Gülabi
Rabbim;
Yüzümüzü dergâhına döndür
gönlümüzü rahmetinle sevindir
Güz yağmurları gibi ümidimizi coştur
Hata ve günahlarımızı
tövbeler hürmetine bağışla,
affeyle Ya Rab
Sana muhtacız
Rahmetine ebediyen açız
Ne olur
Ruhumuzu doyur
Kalbimizi sevginle rızıklandır
Senin tuttuğun el ebedi düşmez Allah’ım
Şu dünya çöllerinde kurda kuşa yem etme
Bırakma bizi
Biz gibi fanilerin ellerine bırakma Allah’ım
Bâkî Sensin
bizler faniyiz
Sana muhtacız
sonsuz rahmetine açız
Sana her şey malûm
Budur halimiz encamımız
Bu dünya yetmiyor bize
Sana dönük yüzümüz
Sonsuzda gözümüz
Ebediyet yurdunda gözümüz Ya Rab
Cennetlinle cemalinle ferahnâk eyle bizi
Şükür bunu da anladık
Bu dünya bize yetmez bildik
Faniden bâkîye yol bulduk
Kapına geldik, Seni bulduk
Ey bizi yoktan yaratan Allah’ım
Kimseler bizi bilmezken bilen Allah’ım
Bizi Senden gayrı
Seven, bilen yok gayrı
Bunu da bildik Allah’ım…

“Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim.” (Sözler, s. 201)

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Okunma Sayısı: 3617
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı