"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yalova’da Bediüzzaman’ı anma programı ve “Âlemin Ölümü” tiyatro oyunu

Sema CEYHAN
22 Mart 2015, Pazar
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefatının 55. yılı münasebetiyle düzenlenen İslâmî hizmetler ve Cemaat konulu konferansın açılımını Yalova Yeni Asya il sekreteri Burak Küçük’ün yaptığı kısa bir konuşmadan sonra değerli hocamız Mücahit Yalçınkaya’nın Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle ruhlar sükûnete erip gönüller de sürurla doldu.

Ardından ‘Âlemin Ölümü’ tiyatrosuyla genç kardeşlerimiz Üstadımızın ömrünün son demlerini yaşadığı Urfa’da üç gün boyu yaşadığı günleri bizlere oyunla sergilerlerken salonda bulunanlara duygulu anlar yaşatarak Üstadlarına olan sevgilerinden dolayı salondakiler gözyaşlarıyla sevgi meltemleri estirdiler. Üstadımız Urfa halkına duâ ederken ‘Urfa taşıyla toprağıyla mübârektir’ diyordu. Bir âlimin ölümüyle  Kâinat ağlıyordu. Gökyüzünden yağan yağmur bu sefer berrak değil, kıpkızıl çamur yağdırıyordu. Öyle büyük bir şahsiyetin ölümüne yeryüzü ve gökyüzündekilerin ağlamasına rağmen yeryüzünde imandan Kur’ândan nasibini alamayan ona zulüm eden bedbahtlar zulümlerine halen devam etmek isterlerken değerli Urfalılar Üstadlarını cansiperane kucaklamış etrafında sevgi haleleri oluşturarak yattığı yerde Üstadlarına muarızlarının yaklaşmasına izin vermiyorlardı. Oysaki o büyük şahsiyet hayattayken nesillere sahip çıkalım diyerek “Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! diyerek Müslümanların selâmeti için kendini feda ederek Müslümanların dertlerine çareler sunuyordu.

Tiyatro gösterisinden sonra, Gazetemizin yayın yönetmeni Kâzım Güleçyüz’ün konferansı başladı. Güleçyüz konuşmasında Risale-i Nur’dan pasajlar takdim ederek Üstad Hazretlerinin insanları iki cihan saadetine dâvet ettiğini anlattı. “Dünyaya çağıranlar çoktu, fakat âhirete çağıranlar azdır. İnsan bu dünyada misafirdir. Misafir dünyası için âhiretini feda etmez” ifadesi aynı hizmet çatısı altında birleşen kardeşlere, ehemmiyetli vazifelerin çok ömür sermayesinin ise az olduğunu hatırlattı. Hizmet için cemaat şuurunun öneminden bahsetti. “Silâhın hedefi şaşar belki, fakat kaleminki asla.” veciz sözüyle yola çıkarak Bediüzzaman ve Neşriyat kitapçığı hakkında yönelttiğim soruya çok net tatmin edici açıklamalar yapan Kâzım Bey, kitapçığın muhtevasını bizlere anlatarak neşriyatın ehemmiyetine de vurgu yaptı. Konferansın sonunda Kâzım Bey okuyucularıyla buluşup kitaplarını imzaladı. Kitabımı imzalatıp çıkış kapısına yönelirken, arkamdan gelen “teyzeciğim” sesiyle irkilmiştim. Döndüğüm de karşımda duran genç kardeşin, “beni hatırladınız mı?” sözüne muhatap olmuş onu hatırlamak için hafızamı yoklarken birden “Ben Bahadırım hani sizin evde kızlar cemaati kurup Kur’ân eğitimi verirken, ağlayarak Annemle beraber gelip ‘ben de öğrenmek istiyorum ben de geleyim mi?’ deyipte kızlar arasında Kur’ân’ı öğrenmeye çalışan küçük Bahadırım!” Nereden nereye? Bir kaç yıl önce çocuk olarak Kur’ân ve Risale derslerine başlayanların, bugün bir genç olarak hizmet içinde yer almaları ne büyük bir mutluluk ne güzel tevafuktu. İki hafta önceki “Dedeler vardı elinde tespih olan” makalemi yazarken ansızın o küçük Bahadır aklıma gelmiş satırlarıma misafir olmuştu.  Onu görmekle ben de  mutlu olmuştum. O deniz gözlü küçük çocuğun neler yaptığını merak ediyordum. Bahadırla karşılaşmam halihazır da bende cemaatin önemini hatırlatarak damlaların okyanuslara dönüşerek kuvvet bulacağı hakikatini bariz bir şekilde göstermişti. 

Hülâsa: “Evet biz bir cemaatiz!. Hedefimiz ve programımız evvelâ kendimizi sonra milletimizi idam-ı ebediden ve daimî berzahı haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır. (Şuâlar, Şuâ.)

 Yazımı burada noktalamak isterken bu organizasyon da emeği geçen Ali Ferşadoğlu, Nafiz Sönmez Ağabeylere ve Habib Fidan, Sezai Çakır, Burak Küçük, Birol ve adlarını bilmediğim muhabbet fedailerini tebrik eder bir kez daha Yalova cemaati adına kendilerine teşekkürlerimi sunar böyle güzel faaliyetlerin devamını temenni ederim.

Okunma Sayısı: 1870
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı