Kurban bayramı; “kariblik” yani Allaha’a yakın olmak bayramıdır.
Demek Allah’a yakın olanlar genellikle genellikle masivadan uzak, yanlız bırakılıyor ki onun için yanlızlık anlamında garip demişler. halbuki onlar Allâha yakın demektir. Üstad da Allah’a yakın olduğu için yalnız bırakıldı ve hep kuş uçmaz kervan geçmez tenha diyarlara sürüldü. Mesela Barla ve çamdağı gibi tenha yerler onu daha da Allah’a yaklaştırdı ve ehli dünyaya hiç minnet etmedi. Bilakis, “Dünyanız sizin olsun, başınızı yesin ve yiyecek” dedi. Zira Allah’a yakın olan kime minnet eder ki? Fahr-i Kâinat Efendimiz de (asm) Mekke müşriklerine minnet etmeyip Hira Dağında Nur mağarasına çekilip Rabbi ile baş başa kalmamış mıydı?
Bayram aynı zamanda adanmışlıktır Hz. İsmail misâli.
Bayram aynı zamanda bir vuslattır, “yevme nevruzuna”da olduğu gibi. Yani âşıkın mâşukuna vuslatıdır ve işte asıl bayram budur. Rabbim bizi maşukuna vasıl olan aşıklardan eylesin. Fakat hasret olmadan vuslat da olmaz. O halde önce hasret kalmak gerekir. Mâşuku olmayanın hasreti de, vuslatı da olmaz.
Efendimiz (asm) “İslam garip geldi, garip dönecek, o gariplere ne mutlu” buyurmakla iki gariplere dikkat çekiyor. Bunların ikisi de Allah dan başkasına minnet etmemişler ve bunlar:
1-İlk garipler sahabiler; Ebucehil ve Ebu Leheb gibiler tarafından cehalet asrının yanlızlığına mahkum edilenler.
2-Son garipler Mehdi ve talebeleridir ki, Süfyan ve Deccala minnet etmedikleri için fesat ve ceberrut asrının yanlızlığına mahkum edildiler. Güya bu zalimler bunları yanlızlığa iterek bayramlarını zindan etmek istemişler fakat bunlar da Allah’a yaklaşarak gerçek bayramı idrak edip o zalimlere meyden okumuşlar. Bediüzzaman, “Siz bana dünya kapısını kapattınız ben de Ahiret kapısını çaldım, rahmet’ilâhiye de, açtı” demiştir. Yine onun sözüyle “Zahiren musibet, bâtınen rahmettir.” Bazan insanın düşmanının insana yaptığı iyiliği, bütün dostları yapamaz.
Bir de “bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” diyerek bayramdan beklediğini bulamayanlar var ki acınacak halde olanlar var. İşte bunlardan birisi, bir ihtiyar dede ve eşidir. Dede, arefe günü bayramda torunlarının geleceğini düşünerek birsürü oyuncak ve yiyecekler alıp sevinçle eve gelir. Hanımı da bu işe sevinir. Hatta salonda bulunan ağırbir mermer sehpayı da torunlarına oyun alanı açmak için kenara çekerler. Nihayet bayram günü gelir, sadece oğulları gelerek babasının ve annesinin elini öper, torunlarının parkta kendisini beklediklerini söyler ve gider. Zavallı ihtiyarlar kalakalır. Bir bayramı daha yalnız geçirirler. Allahımız bayramımızı bayram etsin, bizi kendine yakın etsin inşallah!
Rabbimiz; Üstad’ın ruhunu şâd, İyd’imizi iyd, ömrümüzü saiyd etsin...