"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bilim ve tevhid

Şemseddin ÇAKIR
04 Mayıs 2018, Cuma
Bilim; Cenâb-ı Allâh’ın kâinattaki kevnî ve fıtrî kanunlarını keşfetmektir. Din ise Allah’ın gönderdiği kelâmî ve şer’î kanunlarıdır.

Bu gerçeği 19. Asrın noksan deneycileri bir türlü anlayamayıp, bir de üstelik o asrı aydınlanma çağı ilan ettiler. O yanlış deneyleri ve sonradan çürütülen saçma nazariyeleri sanki kanunmuş gibi bilim adına sahiplendiler.

Hâlbuki işin doğrusu, din ilimleri ile fen ilimlerini imtizaç ettirmekti. Bu vazifeyi de, 20. Asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri  yerine getirdi. “Vicdanın ışığı ulum-u diniye,  aklın nuru fünün-u medeniye” deyip din ve fenni birleştirdi. Fakat bilim o zaman bu seviyede olmadığı için, o yılların ilim adamları bu gerçekleri idrak edemediler. İşte şimdi, Bediüzzaman’ın haber verdiği o müjdeli günleri yaşıyoruz. Bediüzzaman, telif ettiği Risale-i Nur eserleri ile, ateizmin temellerini yıkmış, küfrün belini kırmıştı. Ama hâlâ o köhne düşüncelerin tortularını üzerlerinden atamayan için, biz yine de tahşidat yapalım ve materyalist felsefenin iflasını bir defa daha ilan edelim.

Materyalist felsefecilere ilk darbe, ünlü fizikçi Einstein’den geldi. Lavazye’nin ” hiçbir şey yoktan var, vardan yok olmaz” nazariyesi, atomun parçalanmasıyla çökmüştür.   Demek bu adam bilimsel olarak maddeyi öldürmüş, daha sonra keşfedilen kara delikler ise bir yıldızın miadını doldurduğunda çekirdeğinde meydana gelen boşluğun yıldızı kütlesi ve enerjisi ile yuttuğu gerçeği ile maddeyi karadeliğe gömmüştür. Orada artık zamanın bile bittiği,  zaman tüneli ile izah edilmiştir. Hakikaten insan dünyanın herşeyi ile biterek bir kara deliğe gömüleceğini artık görüyor ki bu Cenab-ı Allah’ın kısmet vadinin isbâtı olarak aklı başında olanlara”fa’tebiru ya ülül elbab” (ey akıl sahipleri ibret alınız) âyetinin emrine uymanın bir insan için ne kadar lüzumlu olduğunun bilimle ispatı oluyor.

Daha önce  “Bigbang” teorisi iken şimdi ispat edilerek ortaya kanun  olarak çıkmış, boyutları sıfır olan bir varlığın, ki ona Bediüzzaman işaret’ül İ’cazda “Esir tabakası” diyor, bu tabaka; hava, ışık veya su gibi hertarafı istila etmiş bir şeffafiyettir.  İşte ona Cenâb-ı Allah tecelli ederek patlatıyor ve ikiye ayırarak buhar ve gaz diyebileceğimiz kısmından şeffaf semavatı , mayî olarak ayrılan kısmından da maddî seyyaratı yaratarak kâinat sistemini teşekkül ettirmiş oluyor ve böylece kâinat doğmuş ve bugünkü haliyle olgunlaşmış demektir. Bu olay aynı zamanda maddenin yoktan var edildiğinin isbatıdır. Hatta böylece  maddenin yaşı bile hesap edilmiş oluyor, ki buna göre maddenin yaşı onbeş milyar yıldır. Demek sebep ve sonuç dengesi ondan sonra söz konusudur. Yani onlar dahi yaratılmıştır

Bu durumda acaba  materyalistlerin hali ne olacak? Maddenin yoktan varlığının  isbatı yanında, şimdi de Kuantumcular atom altı maddeleri araştırırken öyle bir noktaya gelmiş ki elektronların da çekirdeğindeki parçacığın anında yok ve anında var  olduğunu tespit ve ispat etmişler,  böylece Cenab-ı Allah’ın “KÜN” emriyle herşeyi anında nasıl maksadına uygun yarattığının da ispatını yaparak tevhit bayrağını bilim burcuna dikmiş oluyorlar.

İşte Bediüzzaman’ın “Aklın nuru fen ilimleridir ve fennin hükmettiği asırda Kur’an bütün hükümlerini akla tespit ettirecektir” ve böylece vicdanın ziyası din ilimleri olarak fen ve din barıştırılmış olmaktadır.

Böylece kâinâtın en büyük hakikatinin Tevhid hakikati olduğu artık bilimin rehberliğinde de İlahî kitapların isbatıdır ve artık bilim ve din kol kola Bediüzzaman’ın “Şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek gürsada yine İslamın sadası olacaktır” müjdesinin tahakkukuna uygun adım koşmaktadır. Zira biri şeriat-ı fıtriye, diğeri şeriat-ı kelamiyedir veya birisi Kitâb-ı Kebir-i Kâinat, öbürü fihriste veya şifre-i Kâinat olan Kelâm-ı Kadîmdir. Evet, nurun ala nur da böyle olur.

Netice olarak; 

“Bir kitabullâh-ı azamdır seraser kâinat,  hangi harfini yoklasan manası hep Allah çıkar”

“Bir gün olur elbet doğar şems-i hakikat

“Hiç böyle müebbet mi kalır zulmet-i alem” denilmiştir.(Sünuhat)

Okunma Sayısı: 2846
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı