"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gerçekler ve tebliğler

Şemseddin ÇAKIR
26 Ocak 2018, Cuma
Gerçekler genelde izâfi ve hakiki diye ikiye ayrılır:

İzâfi gerçekler, zaman ve mekânla sınırlı, fena ve fani olan sanal gerçeklerdir. Bunlar bir anlamda keenlemyekündür, onun için M. Arâbi “Lamevcude illa Hu” demiş; işin anına değil neticesine bakmış. Biz ise izâfi de olsa mahlûkat vardır, yoksa hâlıkıyet sıfatını izâha imkân kalmaz diye “la mevcude illa Hu” yerine hakikî gerçek olan “lâmaksude illa Hu” demişiz.

Hakikî gerçekler ise, hiçbir şekilde değişmeyen ve hiçbir şeyden etkilenmeyen zaman ve mekânında kendine bağlı olduğu; değil fena ve fani olmak bilâkis yokluğu düşünülemeyen olmazsa olmazlarımızdır.

Şimdi gerçekçi bir nazarla bakalım insanların yüzde kaçı sanalcı, kaçı  gerçekçi diye bir anket yapsak sonuç acaba ne olur hiç merak ettik mi? Bediüzzamanın genel tesbitinden istifâde ile ehli işlemi hesap ederek yüzde yirmi diyebiliriz. Elbette onun içinde de erbâbı biliyor yüzde yirmiler kırkta birler, hatta yüzde birler var ki;  İ. İcaz derkenar s. 73’de “Avam-ı nâstan hakaik-i imâniyeyi tabir eden ancak yüzde birdir.” sorusuna verdiği cevapta “Tabir etmemesi bilmemesine delil olmaz.” demek suretiyle bilme ile tabir etmenin dahi farklı olduğunu bize ifâde etmiş oluyor.

Eğer izâfiyet sahibini hakikiyete götürürse bir anlamı olur. Aynştainin izâfiyet teorisindeki tesbitleri onu doğru bir sonuca olan iman’a götürdüğü gibi. Yoksa abesiyetle iştigal olurdu. İşte birşey bu fâni dünyaya münhasır olursa böyledir.

Bediüzzaman bu gerçeği Mesnevî-i Nuriye’de “mânâ-i ismi” ve “mânâ-i harfi” diye çok harika olarak hülâsâ etmiş meselâ orada özetle der ki dünya; Kâinât veya mevcudata karşı iki şekilde bakılabilir:

1- Mânâ-i ismi ile bakmak.

2- Mânâ-i harfi ile bakmak.

Mânâ-i ismi ile bakmak: Kâinâta kâinât hesâbına, yâni san’ata san’at hesâbına bakıp san’atkârı hesâba katmamaktır ki, insana hiçbir fazilet ve meziyet kazandıramaz. Bu bir bakıma -tâbir-i caizse- o mübârek hayvanın trene bakması gibidir.

Ancak aynı san’ata bir de manâ-i harfi denilen Sâni hesâbına bakmak ki; insanı otomatikman san’atkârla muhâtap eder, ilim de odur, irfan da odur, fazilet de odur, kurtuluş da  odur, gerçeğin tâ kendisi de odur ve hatta asıl hidayet de odur. Zaten o san’attan maksat da odur. Yani o San’atkâr, o san’atı kendinin farkına varılması için icra etmiştir, yoksa gerisi beş para etmez. Aynı şekilde san’ata mazhar olan milyarlar değerindeki bir demirin kaba demirciler çarşısında beş kuruş etmediği gibi bir şey olur. 

Demek; “Bir kitâbullah-ı âzamdır serâser kâinat hangi harfini yoklasan mânâsı hep Allah çıkar” denilmiştir. Fakat kavanozu dıştan yalayıp içindeki bala kavuşamayanlara kızalım mı, acıyalım mı?

Şimdi gelelim tebliğe; 

Bu tebliğler aslında aslı gerçekler için söz konusudur.

Eğer onlara bilmeleri gereken gerçekleri tebliğ etmemişsek, başta kendimize hem kızalım, hem acıyalım, çünkü Cenâb-ı Hak, Efendimiz’e (asm) “Sen ancak tebliğe memursun” (Yasin Sûresi, 17) buyuruyor ve bizler de ümmeti olarak mahşerde “Sen neden “el emr-i bil ma’ruf’a ve nehy-i anıl münker’e” uymadın diye hesâba çekileceğiz. Zira bunlar dinimizin temel prensiplerindendir.

Şayet tebliğ etmemişsek onlara da acırız; Şayet tebliğ ettik de kabul etmedilerse “Errâzi bizzararı lâyünzeruleh” kaidesince acımaya dahi hakkımız yoktur, zira “Zarara bilerek râzı olana acınmaz” buyrulur. 

Okunma Sayısı: 1822
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı