"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hak sıfatın galebesi

Şemseddin ÇAKIR
22 Ocak 2016, Cuma
Üstad Hazretleri, “her bâtılın her vesilesi bâtıl olması lâzım değildir” dedikten sonra, “Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vâki, sabit değildir” diyerek, toptancılığı reddediyor.

“Demek her fâsıkın her vasfı fıskından olmak ve Neş’et etmek her dem sabit değildir. Bir de dünyada hayatın hakkı şamil ve umumîdir. O rahmeti ammenin bir cilvesi ve hikmeti var, küfür mâni değildir.” (Sözler/ Lemaat)

Bu değerlendirme veya tahlile göre bir kâfirin sıfatı mü’min, mü’minin sıfatı kâfir olabilirmiş. Böyle bir durumda yine kaziye bilâkis oluyor demektir. Yani böyle bir çarpıklıkta yine müslim mağlûp kâfir galip olur.

Bir de Allah korusun işin başka boyutu da olabilir. O da kâfirin yapacağı bir işi mü’minin yapması gayretullaha dokunabilir ve hatta Allah korusun musîbet-i ammeye dahi sebep olabilir ki şu anda böyle durumlar söz konusudur.

Meselâ:

Şimdi başımızı iki elimizin arasına alarak imanlıca ve insaflıca düşünelim. Nerelerde hata veya yanlış yapılıyor ki, değil musîbeti ammenin ref’ine, teşdidine sebep olunuyor?

Bunlardan birisi veya birincisi Risale-i Nur’ların bandrol bahanesi ile yasaklanması olabilir. Yani gayri müslim birinin bile yapamayacağı böyle bir cinayeti bir müslimin yapması akıl alır değil ve işte bu gayretullaha dokunabilir. Zira tek parti dönemlerinde ve hatta ihtilâllerde bile, böyle kararlar alınıp uygulamalar yapılmamıştı. Bediüzzaman Hazretleri bu meselelerde yetkilileri çeşitli vesilelerle ikaz emiş, mahkemelerde hâkimlerin dikkatini çekmişti. Hatta bir takım müşahhas vak’alarla isbat ederek bu memleket ve millete yazık olur demiştir. 1960 ve 80 ihtilâlcileri bile böyle bir cinayeti göze alamamışlar ve “Said kuvve-i kudsiye sahibi biz onunla başa çıkamıyoruz” demişlerdi. Bunlar ne cüretle bu zulmü yapıyorlar? Bu cinayetin tahkiki imanla olması mümkün olmadığına göre yoksa taklidi imanlarına mı güveniyorlar? Boşuna uğraşmasınlar, böyle bir fitne ve fesad-ı ümmet zamanında taklidi bir iman yetmez. Millet ve âlem-i İslâm’a çok yazık oluyor. Eğer tedbir alınıp telâfi edilmezse cehennemden başkası bu cinayeti temizleyemez. 

Eğer misal istiyorlarsa, “İhtiyar Hoca” misâli onlara kâfidir sanırım: Bir ihtiyar hoca aldığı talimatla İstanbul’daki matbaalara talimat vererek Risale-i Nurların basımını engellemiş ve tokadını çok feci bir şekilde yemişti. Ve Bediüzzaman da “Kur’ân affetmedi” demişti. 

Günümüze gelecek olursak; 2011 yılında, Bediüzzaman Hazretleri’nin Hutbe-i Şamiye adlı eseri, Şam’da, Emevi Camii imamı tarafından, bir vefa borcu olarak okunmak istenmişti. Bu niyet ve istek, ilân edildikten sonra, müthiş bir teveccüh görmüş, dünya çapında Bediüzzaman hayranları bu hutbeyi dinlemek için Şam’a gelmek istemişlerdi. Öyle ki, Şam’daki otellerde yer kalmadığı bildiriliyordu. Ben de o günlerde bulunduğum Almanya’dan Şam’a gitmek, o heyecanı yaşamak istemiştim. Otellerde yer olmadığı için gidememiştim. Tam heyecan dorukta iken, bir de ne görelim, Amerika Türk yetkililerine, Türk yetkililer de Esad’a baskı yaparak bu tarihî hutbenin okunmasını engellemişlerdi. Sonrasında, Suriye’nin başına gelenler malûm...

Eminim o hutbe o zaman Şam’da okunsaydı, İttihad fikri verecek ve bu iç savaş belki de olmayacaktı. Bir de duyduk ki imam da oradan sürülmüş. Biz de hali ile bu zulümden çok müteessir olmuştuk. İşte o hocanın sürülmesi ve hutbenin engellenmesi, bizce bugünkü vahim sonuçları doğurmuştur. Buna sebebiyet verenlerin vebali o kadar büyüktür ki bu cinayetin bedeli, ancak cehennem olabilir. 

Türkiye’nin bu günkü durumu ise yine benzer bir manzara arz etmektedir. Bugünkü kaosa düşüşün sebebinin, bandrol yasağı sonucu olduğundan bizim Nur Talebeleri olarak tereddüdümüz yoktur. Zira iki yıldır Risale-i Nur’lar bu memlekette serbestçe basılamıyor, bir iki kitabın değişik yayınevleri tarafından basımı kimseyi kandırmasın. Onun için yetkilileri; bu zavallı insanları, memleket ve milletimizi düşünerek Allah rızası için ikaz ediyoruz. Artık herkes aklını başına alsın ve bir an önce bu yanlış ve zulümden dönüp bir an önce tövbe edip telâfi etsinler. Zira Risale-i Nurlar Kur’ân’ın malı ve en son ve hakikî tefsiridir. Bizim Nur Talebeleri olarak bakış zaviyemiz budur. Allah rızası için ilân ediyorum. Hakların gasbı bu Müslümana yakışmıyor ve kadere fetva verdiriliyor?

Üstad yine Osmanlı’nın mağlûbiyeti için dahi “beşer zulmetti, fakat kader adâlet etti” demek sureti ile böyle büyük bir felâkete İlâhî adâletin hükmettiğine dikkat çekiyor. Elbette erhamürrahimin zulme razı olmaz, fakat “zarara rızası ile girene merhamet edilmez.” Ancak zarar sadece şahsına münhasır kalsa ben de bu kadar telâşlanmam, fakat mesele Türkiyeyi, dolayısıyla ile bütün âlem-i İslâmı, belki de insanlığı ilgilendiren bir felâket boyutuna doğru gidiyor. 

Bazı yetkililerin gözü kararmış veya dönmüş okabilir, ancak meselenin hassasiyetini bilenlere ne oluyor? Yoksa bir büyük felâket öncesi akıllar ve idrakler mi tutuldu. Allah korusun!.

İşte bu Üstad böyle adil ve Hak Peres bir Feridü Kevnü zamandır. Demek ki biz cani sıfatlarımızın cezasını çekiyoruz. Bir itiraf edici kendi kendine şöyle hayıflanıyor “Nereden düştük bu belâ çarhına biz anlaşılan uğradık bir gönül ahına biz” diyor.

Bir başka şair de şöyle diyor:

“Sadık görünür kisvede erbabı hıyanet
Mürşid sanılır lâhzada Ashabı dalâlet”. 

Görüldüğü gibi, hiyanet sadâkat sıfatını, ehl-i dalâlet dahi mürşid vasfını kullanabiliyor. O halde ey ehli hak ve erbabı hidayet biz neden dâvâmızın hakkaniyetine rağmen hak sıfatına sahip çıkmıyoruz ? Yetmedi mi bu zillet?

El insaf bu hak sıfatları ihmalin cezasını bir biz değil âlem-i İslâm ve insanlık çekiyor. Onun için Üstad “Kimin himmeti milleti ise o başlı başına bir millettir” demiş. 

“Bunlar İslâma galebe çalacak olursa izin verecek misiniz? Sorusuna Bediüzzaman, “Onlar İslâma galebe çalamaz, sadece hurafelere galebe çalabilirler, Allah dininin yok olmasına izin vermez” diye mukabele etmektedir. Yani bugün İslâm galip Müslüman mağlûptur. Neden? Yani yine İslâmî sıfatlar galiptir, fakat ne yazık ki o sıfatları rakiplerimiz temsil ediyor. 

O halde Cenâb-ı Allah’ın “insan için, ancak çalıştığı vardır” âyeti celilesine de olan imanımızı tazeleyelim ve hakka çalışalım artık vesselâm. Artık inancımızın adamı olalım vesselâm...

Okunma Sayısı: 1705
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı