"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan-ı kâmil

Şemseddin ÇAKIR
02 Eylül 2017, Cumartesi
Bu tâbiri anlamak için önce hilkat kânun ve hikmetini anlamak gerekir.

Hikmet nedir? denirse, “Maksada uygun hilkattir” demekle kısaca ifâde etmiş olabiliriz. Kemalât ise; “Marifet-i Sâni”dir. İşte Cenâb-ı Hak herşeyi kemale mütemayil olarak yaratmıştır. 

Meselâ; topraklar bitkilere, bitkiler hayvanlara, hayvanlar insanlara mütemâyildir ve o seviyeye çıkabilmek için kendilerini feda ederler. Yani herşey kemâle müteveccihen yaratılmış ve herşeyin kıblesi tevhiddir. Bir ot ve sebze kendini hayvan ve insana takdim eder, bir ağaç dallarının eli ile ihsân-ı İlâhî ve harika-i-san’at olan o meyveleri  takdim etmekte olduğu gibi, bir koç insan mertebesine çıkmak için kurban olmaktadır. 

“Bismillâh’i Allâhü ekber” denilerek kesilmekte olan hayvanların hiç deprenmediklerini hayret ve ibretle gördüm. Elbette bu durum, tekbirdeki bir mu’cizedir. Kânun-u fıtrat ve kemâlâta bir temayüldür buna göre insanda da kemâle bir temâyül vardır ve olacaktır.

İnsandaki bu temayül nereye doğrudur? İnsan ahsen-i takvimde yaratıldıģı için bu yaratılış maksadına uygun bir hayat yaşamakla yükümlüdür. Cenâb-ı Hak, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”1 buyurmaktadır.  Bu kânunu fıtratı ifâde eden bir âyet-i kerimede de  “Haberiniz olsun ki, Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur” 2 deniliyor.  Bu da bir fıtrattır. Bediüzzaman “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkîde muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” 3

Demek meseleye lügavi olarak olgunluk,  ıstılâhî olarak da kendini aşmış sosyal hayatta itibarlı ve fazilet timsali örnek insanlar demek yetmez. Kur’ân’ın diğer bir âyet-i kerimesinde, “Dön Rabbine! Sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak” ifadesiyle, kemâlatın şâhikasına çıkmak mümkün olabileceği bildirilmektedir. 

 Hz. Ebubekir (ra)  bu âyeti kerime nâzil olunca rivâyete göre çok sevinmiş ve “bu ne güzel âyet Ya Rasulallah” demiş. Efendimiz’de (asm)  kendisini “sen vefat edince bir melek seni bu âyetle müjdeleyecek yâ Ebâbekir” buyurarak müjdelemiştir. Rabbim bizi de onlardan etsin inşâllah!

Bilindiği gibi insanlar için esfel-i sâfilînden âlâyı illiyyîne kadar mertebeler var. Onun için, fırsat elimizde iken, en yüksek makama çıkmaya çalışalım ki, ahirette pişman olmayalım. 

Hz. Ali, “Sen kendini küçük bir cisim mi zannedersin sende bir âlem dürülmüştür” der. 

İnsan biyolojik olarak tabiattaki bir çok elementlerden meydana geldiği gibi, psikolojik veya ruhî olarak da şu unsurları  ihtiva etmektedir: İrâde, zihin, his ve lâtife-i Rabbaniyedir. Şimdi biz insandaki kemâlatı anlayıp yakalayabilmek için bu vicdanî kemàlatları hülâsâ etmek istiyoruz. Zira bu unsurların her birisinin verilişinin birer yüksek gayesi vardır. Her lâtife-i Rabbaniye, veriliş maksadına uygun olarak kullanılırsa insanı kemàlata erdirir. Yoksa insan, esfeli sâfilinden  merdivenlerinin alt basamaklarında kalır.                

Bu dört unsurun veriliş gayelerini gözden geçirelim:

1- İrâdedir. Gâyàtül gayâtı, yani asıl veriliş maksadı “ibâdetullah” dır. Tàli maksatları ise masivallah yâni Cenàb-ı Allâh’ın kulları için yarattığı dünyadaki nimet ve zevklerden istifade edebilir.

 2- Zihin; asıl veriliş maksadı “marifetullahtır”. Tâli maksadı ise eşyayı da Allah için tanımaktır. 

3- His, duygu. Onun da asıl veriliş maksadı “muhabbetullah” olup yine aynı duygu ile Allah hesabına, mecâzi mahbuplarda boğulmamak şartı ile mahlûkata muhabbet beslenebilir. 

4- Lâtîfe-i Rabbânidirki bunun da asıl veriliş maksadı “müşâhedetullahtır”. Bu da mecazi güzelliklere aldanıp bir öpmekte batmamak ve sınırı aşıp tabiat perestlik yapmamak şartı ile ibret ve ders için bakmaktır. 

 İşte bir insan bu nimetleri maksadına uygun âli ve tâli gayeleri yerli yerinde kullanarak Hz. Ebubekir misâli “insân-ı kâmil” olabilir.

Allah (cc) bizi bu makamı kazananlardan eylesin!

Dipnotlar:

1- Zariyat Sûresi, 56.

2- Ra’d Sûresi, 28.

3- 22. Lem’a s. 170. 

Okunma Sayısı: 1738
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı