"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medeniyetler yarışı

Şemseddin ÇAKIR
01 Mart 2019, Cuma
Rüyada bir hitabe - 5

Bugünkü medeniyetler yarışında “hangi medeniyet” sorusunun doğru cevabı için önce medeniyeti doğru tanımlamamız gerekir.  O halde medeniyet nedir?

İslâm büyüklerinin tanımıyla medeniyet: Fazilet-i ibad ve imar-ı bilâddır. Yani başta kulların fazileti gelir ki, böylece fazilet ve imâret medeniyetin iki kanadını oluşturur. Zaten Üstad da “Aklın nuru fünun-u medeniye, vicdanın ziyası ulum-u diniyedir” demekle aynı hakikati ifâde etmiş olmuyor mu? Böylece medeniyeti de  ikiye ayırmış oluyoruz ki, bunlardan biri medeniyet-i suğra; altyapı, yani teknoloji medeniyeti. Diğeri medeniyet-i kübra, diğer bir ifade ile, insaniyet-i kübra veya medeniyet-i fuzla (faziletler medeniyeti) olan İslâm medeniyetidir. İşte onun için filozof ve düşünürlerin ancak nazarî planda ele aldıkları ve hayal bile etmekten âciz oldukları en ideal hayatı İslâmiyet inşa ederek asırlarca yaşattığı bir vakıadır. 

Bu medeniyetin en büyük alâmetlerinden biri de, temizliktir. İslâm tarihinde çeşmeler, sebiller, bilhassa hamamlar çok büyük öneme haizdir ve o faziletin en bariz göstergelerindendir. Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde de, “Temizlik imandandır” buyurmaktadır. 

Bu yıl başından itibaren iki ay civarında, demokrasinin sembol ülkesi kabul edilen bir ülkede iki ay kadar kaldım. Hâlâ tuvaletlerinde suyun olmadığını gördüm. Bunlar Üstadın ifadesiyle menfi medeniyeti yaşıyorlar.

İkincisi imaret ve teknoloji medeniyeti ki, bu hususta haklarını teslim etmek gerekir. Ülkelerini imar etmişler, fakat tek kanadı kırık kuş gibi görüyorum. Halbuki fazilet ve imareti birleştirip çift kanatlı kuş olması gerekmez mi? 

Evet, bu hususta Bediüzzaman’ın müjdesi vardır: ”Asıl insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyet, sema-i müstakbelde ve Asya’nın cinanı üzerinde bulutsuz güneş gibi pertev-efşan olacaktır.”

Şimdi yeniden rüyadaki hitabeye devam edersek.

Dediler:

“Şeriat-ı garrâdaki medeniyet nedir?”

Dedim: “Şeriat-ı Ahmediyenin (asm) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müsbet esaslar vaz’ eder.“ İşte nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki, şe’ni adalet ve tevazündür. Hedef de, menfaat yerine fazilettir ki, şe’ni muhabbet ve tecazüptür. Cihetü’l-vahdet de unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî, vatanî, sınıfîdir ki, şe’ni samimî uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karşı yalnız tedâfüdür. Hayatta düsturu cidal yerine, düstur-u teavündür ki, şe’ni ittihad ve tesanüttür. Hevâ yerine hüdâdır ki, şe’ni insaniyeten terakkî ve ruhen tekâmüldür. Hevâyı tahdit eder; nefsin hevesat-ı süfliyesinin teshiline bedel, ruhun hissiyat-ı ulvîyesini tatmin eder. (Sünûhat-Rüyada bir hitabe) 

Demek biz mağlûbiyetle ikinci cereyana takıldık ki, mazlûmların ve cumhurun cereyanıdır. Başkalarından yüzde seksen fakir ve mazlûmsa; İslâmdan doksan belki doksan beştir.

İslâm medeniyeti ise en az insanların yüzde sekseninin saadetini tekeffül ettiğine göre bu nasıl olacaktır? Her halde o menfi esaslar yerine müsbetlerini koymak şartıyledir, fakat menfi medeniyetciler teknolojiyle âlem-i İslâma galebe çalıp buna fırsat vermediler...

Acaba biz bugün bu uygulamanın neresindeyiz sorusunun cevabını nasıl verebiliriz?

Çağlara hitap eden Kur’ân medeniyeti kozasını örerken, insanı muhatap alıp bütün kâinata; “Ya ölümü öldürüp kabrin kapısını kapatınız, dünyadan göçüşü engelleyiniz, yoksa beni dinleyiniz! O halde söz benimdir, zira Haktan gelip Hakk’a giden benim” diye ortada onlara meydan okuyan bir Kur’ân var. Şimdiye kadar kimse beni tekzip edemedi, bir harfimi bile yerinden oynatamadı demektedir.

Ey insan sen ebedî saadet mi arıyorsun, yoksa ebedî felâket mi? Kararı burada ver, orası karar yeri değil, infaz yeridir diyor. 

Âlemi İslâm akilane davranıp onu İslâmî bir tarza çevirip, kendine (yani hak dine) hadim kılmalıdır. Zira düşmanın düşmanı düşman kaldıkca dosttur; nasıl ki, düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.

“Şark husûmeti, İslâm inkişâfını boğuyordu, zail oldu ve olmalı. Garp husûmeti, İslâmın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir, baki kalmalı.” 

Yalnız burada kısa bir tavzihat yapmam gerekiyor o da; Üstadın buradaki garp husûmetinden kast ettiği; felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle insanlığa dünyayı zindan eden; zulme, sefahate ve ahlâksızlığa sevk eden ikinci Avrupadır, yoksa İsevî ruhaniyetinden aldığı feyz ile insanlığa fen ve adâletle hizmet eden birinci Avrupa değil. (Lem’alar, Onyedinci lem’a)

Birden o meclisten tasdik emareleri tezâhür etti. 

Dediler: “Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sâdâ İslâmın sâdâsı olacaktır.” 

İnşallah!

Okunma Sayısı: 1717
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı