"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mi’rac hadisesi ve kuantum fiziği

Şemseddin ÇAKIR
27 Nisan 2018, Cuma
Bilindiği gibi mi’rac; Rabbül âleminin (cc) Fahr’ül âlemini (asm) huzuruna dâvetine icabetidir.

Elbette böyle bir muhterem misafirini en seri, en emin, en kolay ve kısa yoldan huzuruna alacaktır ve öyle de olmuştur. Rabbül âlemin aynı zamanda, zamanın ve mekânın da sahibidir. Yani istediği şekilde huzuruna alır ve almıştır. Nasıl aldığını da Âyet-i kerimeleri ile haber vermiştir. Bu yolculuğun bu kadar sürede gerçekleşmesinin bedenen mümkün olmadığını düşünüp, sadece ruhen yapılan manevî bir yolculuk olduğunu ileri sürenler olmuştur. 

Kendisine hiçbir şey ağır gelmeyen Cenâb-ı Hakk’a, “Habibim” dediği Zâtı (asm) bedenen huzuruna alması neden ağır gelsin? 

Şimdi bu meseleyi, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadelerinin ışığı altında tahlil edelim. 

Hiç şüphe yok ki, Efendimiz (asm) bedenen Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmış, o Zat-ı Akdes ile bizatihi muhatap olmuştur. 

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Barlada iken bir Mi’rac Gecesi talebelerinden imam olan biri huzuruna gelir, “Üstadım bu gece malûmunuz Mi’rac Gecesi. Siz bu geceyi daha iyi değerlendirirsiniz ne olur camimde vaazı siz yapın” der. Fakat Üstad bu dâvete karşı “kardeşim sen de biliyorsun ben göz hapsindeyim, böyle şeylerden memnuyum (yasaklıyım) sadece bana değil sana da zarar olur, görevini yine de sen yap” der. Hoca vaaz ederken aklına gelen başına gelir ve vaaz esnasında, Âyet-i kerimenin ifadesine göre Efendimiz’in (asm) gecenin çok kısa bir zamanın da Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya oradan da göklere uruc edip yedi kat semayı geçip Kab-ı Kavseyn’e, ta sidretül müntehaya varıp Cenâbı Allah’ın cemali ile müşerref olup geri dönünce yatağının soğumadığını görmüş” deyince,  cemaatin içinden bir öğretmen: ”Hoca ya şu yolu kısalt ya da o yatağı soğut, bunun ikisi birden mümkün değil” der. İmam ne diyeceğini şaşırır ve çok mahcup olarak Bediüzzaman’a gelir. “Üstadım ben size demedim mi başıma böyle böyle iş geldi” deyince Üstad, “Keçeli sen illa beni konuşturacaksın, kalem kâğıt getirin” deyip Mi’rac Risalesi’ni yazdırır. O risâlede o gün itibarı ile daha fennin keşfedemediği, günümüze kadar bir kısmının isbat edilip bundan sonra da isbat edilmesi gereken  hududları, Bediüzzaman  Mi’rac Risalesi’nde bu vesile ile izah eder.

Cenâb-ı Hak Fussilet Sûresi Âyet 53’de; “O Allah’ın yoluna ki göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur, uyan! Bütün işler döner dolaşır Allah’a varır.” buyurur.                  

Bu gerçeği ise Bediüzzaman, “akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbâlde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek!“ diye ifâde eder.     

Bu meselenin de hakkı ile anlaşılması için Bediüzzaman Hazretleri’nin “Mi’rac-ı Nebeviyeye dairdir” dediği 31. Söz’ü tahlil etmek lâzım. Burada farazi bir şahıs, “binler sene mesafeyi bir kaç dakikada kat etmek aklen muhaldir” diye itiraz ediyor. (İmam Efendiye yapılan itiraz gibi.) Üstad Hazretleri de, “Biz de deriz ki...” diye başlayan o Risalede o muterizin bütün itirazlarını çürütüyor ve Mi’rac Hadisesi’nin aklen ne kadar mümkün olduğunu isbat ediyor.

“Şu mânâya bir temsil ile bak ki: 

İnsanın hareketinden, güllenin hareketinden, savttan, ziyâdan, elektrikten, ruhtan, hayalden tezâhür eden sür’at-i harekâtta bir mikyas olmak için şöyle bir saat farz ediyoruz ki; o saatte on iğne var. Birisi saatleri gösterir. Biri de, ondan altmış defa daha geniş bir dairede dakikayı sayar. Birisi altmış defa daha geniş bir daire içinde sâniyeleri, diğeri yine altmış defa daha geniş bir dairede sâliseleri, ve hâkezâ râbiaları, hâmiseleri, sâdise, sâbia, sâmine, tâsia, tâ âşireleri sayacak gayet muntazam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz. Farazâ, saati sayan ibrenin dairesi küçük saatimiz kadar olsa, her halde âşireleri sayan ibrenin dairesi arzın medâr-ı senevîsi kadar, belki daha fazla olmak lâzım gelir. 

Şimdi iki şahıs farz ediyoruz. Biri, saati sayan ibreye binmiş gibi, o ibrenin harekâtına göre temâşâ ediyor. Diğeri, âşireleri sayan ibreye binmiş. Bu iki şahsın bir zaman-ı vâhidde müşâhede ettikleri eşya, saatimizle arzın medâr-ı senevîsi nisbeti gibi, meşhudâtça pekçok farkları vardır. İşte, zaman, çünkü, harekâtın bir rengi, bir levni, yahut bir şeridi hükmünde olduğundan, harekâtta câri olan bir hüküm, zamanda dahi câridir. “

“İşte, bir saatte meşhudâtımız, bir saatin saati sayan ibresine binen zîşuur şahsın meşhudâtı kadar olduğu ve hakikat-i ömrü de o kadar olduğu halde; âşire ibresine binen şahıs gibi, aynı zamanda, o muayyen saatte Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, burak-ı tevfîk-ı İlâhîye biner, berk gibi, bütün daire-i mümkinâtı kat’ edip, acâib-i mülk ve melekûtu görüp, daire-i vücûb noktasına çıkıp, sohbete müşerref olup, rü’yet-i cemâl-i İlâhîye mazhar olarak, fermanı alıp vazifesine dönebilir ve dönmüş ve öyledir.” 

Cenâb-ı Hak için hiçbir güçlük yoktur. Verilen misalde görüldüğü gibi, bir saatin on iğnesinde on farklı hızla seyahat etmek mümkündür. Kâinatta da böyle bir seyahati Resul-ü Ekremine (asm) yaptırması hiç de akıldan uzak değildir. Bu seyahatinde Efendimiz (asm) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Burak, yani ışık hızıyla, oradan da Sidret’ül Münteha’ya, Kab-ı Kavseyn’e kadar gidiş dönüşünü de ışıktan çok yüksek olan takyon hızıyla gerçekleştirmiştir. 

İşte kuantum fiziği bu hakikatleri yeni yeni keşfedip Kur’ân’ın kudsî hakikatlerini tasdik ederken, ışık hızının en yüksek hız olduğunu kabul eden Albert Einstein’in teorisini de tekzip etmektedir. . 

Bediüzzaman’ın ta o yıllarda bu hakikatleri dile getirerek yaptığı tesbitler, üzerinde durulması gereken, araştırmacılara yol gösteren hakikatlerdir. 

Okunma Sayısı: 3778
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı