"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müsbet hareket (1)

Şemseddin ÇAKIR
23 Haziran 2017, Cuma
Müsbet kelimesini, fen ilimleri için kullanırsak; deneye gözleme dayanan isbat edilmiş bilgiler denmektedir.

Eğer sosyolojiyi, ilmî ve içtimaî hayat için kullanırsak; ilim ve irfana, tebliğ ve iknaya, muhabbet ve şefkate dayanan, menfisi olmayan irşad metodu demektir. Yani efradını câmi, ağyarını mani, fıtrî ve kitabî davranışlarımız anlamına gelir. Diğer bir ifade ile, Kur’ânî ve Nebevî veya sünnetullah kanunlarına uygun hareket etmek demektir. Zaten sünnet; bizim Kur’ân’a uyuşumuzun ve sıratı müstakimde oluşumuzun teminatıdır. Yani hayat bir mayın tarlası gibidir, eğer sünnete uygun yürürsek hiçbir mayını patlatmadan yolumuza güven içinde devam ederiz, yoksa her an imha olma ihtimali ile karşı karşıya bulunuruz. 

Müsbet hareketin en kısa ve öz tanımı Cenâb-ı Hakk’ın “festakim kemâ ümirt” emridir bu emir Efendimiz’i (asm) ihtiyarlatmıştır. Bu sûre indikten sonra, Peygamber Efendimiz (asm) “Beni Hud Sûresi ihtiyarlattı” buyurmuşlardır. Sahabi, “neden Ya Resulallah” deyince; “Cenâb-ı Allah bu sûrede ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ (Hud Sûresi. A.112) buyuruyor. Ben de merak ediyorum, acaba emrolunduğum gibi miyim yoksa kendime göre miyim?” Elbette bu endişesi kendinden ziyade ümmeti içindir. Çünkü kendisi zaten korunmuştur ve Kur’ân-ı Kerîm’de de  “o kendi heva ve hevesinden bir şey söylemez onun söylediği ancak Allah’ın vahyidir” (Necm Sûresi, 3-4) buyrulmaktadır. 

Burada bir soru sormak istiyorum: Madem Efendimiz (asm) vahiy ile nefsül emirdeki doğruluğu yakalıyor veya O’na (asm) gösteriliyor, bizim de elimizde herşeyi muhtevi bir kitap olduğu halde herkes her meselesini anlayamayacağına göre, o doğruluğu biz nasıl bulacağız? Bunun çaresinin çoklu akıl denen ehillerin meşvereti olduğunu şahs-ı manevî mensupları bilir. Fakat bu nimetten mahrum olanlar ne diyebilir, onu merak ediyorum. 

Bugün âlemi İslâm ve dinî guruplar bunun neresinde?

Şimdi ilahiyatcı; medyatik, kitab-ı mukaddesci, bir sürü ukalâ, çıkmış “Kur’ân Müslümanlığı” adı altında, zehri altın kupa içinde sunmak istiyorlar. Kur’ân-ı Azimüşşânı da âlet ederek, tekellerine alıp, Efendimizin (asm) Verâset-i Nübüvvetine mazhar insanları hiçe sayarak “elcâhilü cesurun” kabilinden eline aldığı ve kimin yazdığı meçhul bir mealle ahkâm kesiyorlar. Böylece yeni bir hizip olarak, fitne ve fesat saçıyorlar. Bunlar, her katiyyül metin olan bir lâfzın katiyyül mana olmayacağını bilmeyecek kadar cehaletlerini sergiliyorlar. Hiç olmazsa Bediüzzaman gibi “Binler hikmetinden biri de bu olabilir” deseler,  onu da demekten âcizler. 

Kur’ân-ı Kerîm’deki müteşâbıhatı da inkâr ediyorlar. Meselâ “sahur için âyeti kerime beyaz iplik ve siyah iplik diyor, bunun daha ötesi mi var? Nereden çıktı imsak gibi şeyler?” demeye getiriyorlar. Hadis-i şerifler devre dışı bırakılırsa, İslâm kültürürü yok edilmiş olur.

Ben bazı ilmi ile dalâlete gidenlere karşı çıkınca, “cehalet daha mı iyi?” diyenler oluyor. Ben de diyorum ki, “Güneşsiz bir dünya, gözsüz insan ve akılsız ruh iyi ise oda iyidir” diyorum. Demek asıl Allah, gözü harama bakmak için değil, helâle bakmak için vermiş. 

Müsbet hareket; aynı zamanda “Dini başa alma hadisesidir”. Zira Âyet-i Kerîmede “Ahiret için çalışın, dünyadan da nasibinizi unutmayın” (Kasas 77) buyrulmaktadır. Çalışmada, asıl gayenin Allah için olduğu, bu arada dünya için de rızkını elde etmek için çalışmak gerektiği ifade edilmektedir.  Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (asm), ”kim dini öne dünyayı arkaya bırakırsa, Allah bütün işlerini derler toplar önüne koyar, kim de dünyayı öne dini arkaya bırakırsa, Allah bütün işlerini darmadağın eder bir daha toplayamaz” diye ikaz ediyor. 

Buraya kadar müsbet hareketin ne olduğunu izah etmeye çalıştık. Bu izahların hepsi herkesin makbulüdür de esas sıkıntı uygulamadadır. Yani iş pratiğe gelince “İslâm başka, müslim başka” oluyor. Demek bu meselede aynen dini emirler bilindiği halde uygulanmaması gibidir. Allah iz’an, insaf, cehd, fırsat, gayret, şevk, istikamet ve muvaffakiyet versin!

Âlem-i İslâm nasıl müsbet hareket etsin denilirse söyleyelim: Âlimlerimiz zalimlere Hz. Musa’nın Firavun’a davranışı gibi davranmalı. Malûm, Cenâb-ı Hak Hz. Musa’ya (Firavun’a git ve kavli leyyin ile dâvet” buyuruyor. Yani önce usûle riayet edilerek vusul hasıl olabilir. Hz. Musa’nın kavl-i leyyin ile davranması, halkın, kahinlerin bile imana gelmesine vesile oluyor. Şayet menfi hareket olsaydı yüzde yüz haklı iken haksız duruma düşecek daha başta kaybedecekti.

İşte Bediüzzaman da,  zamanın Firavunlarına bu ikna metodunu kullanmış, Şeyh Said gibi silâha sarılmamıştır. Bediüzzaman’ın başarısının sebebi budur. Şeyh Said’e gelince onun o davranışı İslâm’a yıllarca saldırı vesilesi olmuştur.

Hatta şöyle bir anekdot nakledilir: Yaverlerinden birisi birinci reise “Said isyan etti “ demiş. O da hemen “hangi Said” diye sormuş. Yaver, “Şeyh Said” deyince, “eyvah” demiş. Çünkü Said Nursî’nin isyan etmesini bekliyormuş. Said Nursî isyan etsin ki, onu imha etmek için bahane olsun. Zaten onun için bir ömür boyu, zulümler yapılmış,  fakat bir türlü onu menfi hareket tuzağına düşürememişler. Çünkü Üstad, “Ben müsbet harekete memurum” diyor ve hep öyle hareket diyor. 

Okunma Sayısı: 2944
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı