"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sırat-ı müstakim nerede?

Şemseddin ÇAKIR
15 Mart 2019, Cuma 00:15
Fâtiha-i Şerifteki “Bizi sırat-ı müstakime hidâyet et” mealindeki İlâhî duâ ve Efendimiz (asm)’ın Hud Sûresindeki “Festakim kema ümirt” (Emrolunduğun gibi dosdoğru ol) emri beni ihtiyarlattı” mealindeki tahşidatı, ilgililerince malûmdur.

Bizim de ona göre kendimizi test edip nefis muhasebesi veya otokontrol etmemiz gerekmez mi?

Biz de cemaatî bir nefis muhasebesi yapalım dedik, bakalım netice ne çıkar. Önce “Hidâyet”le işe başlayalım.

Hidayet; hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak, batılı batıl göstermektir. (İ. İ’caz) “Hicab nedir?” denirse; hakka mani olan, hakikatı örten kapatan engelleyen her şeydir. O da, enfüsî ve afakî diye ikiye ayrılır:

Enfüsi: İnsanın nefsi ve behimî arzularıdır.

Afakî: Rejimlerin konjonktürel dayatmalarıdır. Yani; bir Müslümanın “Namusluca yaşamaya yok ise imkân, kahramanca ölmek mümkündür her zaman” deyip, icabında ölümü de göz alarak, ama “asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti” çerçevesinde direnmesi gerekirken, “Evde evlad ü iyal var” demesi, bugün Müslümanların belini kıran en tehlikeli meseledir.

İşte sırat-ı müstakime girmenin en önemli şartı da, bu korku duvarını aşabilmektir. Onun için Üstad Bediüzzaman, “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil” demiştir.

Demek en büyük ders; hak uğruna hayatı hakir görebilmektir. Böylece sırat-ı müstakime girmenin ilk şartı yerine getirilmiş olur. Zira, sırat-ı müstakimin ilk şartı şecaattir ve icabında anadan, babadan, yardan ve serden vazgeçmektir. Yine Üstad sırat-ı müstakimi şöyle tanımlar.

Sırat-ı müstakim: “Şecaat, iffet ve hikmet’in mezcinden hâsıl olan bir adl ve adalettir” der. Ve yine İşâratü’l-İ’caz isimli eserinde sıraladığı kriterlerde de, cesaret ve şecaat baştadır. Şöyle ki: “Onlar zulümat-ı beşeriye içinde elmas gibi parlarlar” denilmektedir. (İşârâtü’l-İ’caz, s. 25)

“Zulümat-ı beşeriye nedir?” diye mukadder bir soru sorulunca genellikle çok alâkasız cevaplar alıyoruz. Fakat Üstad, Felak Sûresinin tefsirinde bu müşkilimizi de, Kur’ân-ı Azimüşşanın feyziyle hallediyor. Şöyle ki: “Yalnız manâ-i işârî cihetinde bu sure-i azime-i harika, ‘Kâinatta, adem alemleri hesabına çalışan şerirlerden ve insi cinni şeytanlardan kendinizi muhafaza ediniz.’ Peygamberimize (asm) ve ümmetine emrederek her asra baktığı gibi mana-i işarisiyle bu acip asrımıza daha ziyâde, belki zâhir bir tarzda bakar. Kur’ân’ın hizmetkârlarını istiâzeye davet eder. Bu mu’cize-i gaybiye beş işaretle kısaca beyan edilecek. Şöyleki:

“Bu sûrenin herbir âyetinin manaları çoktur. Yalnız mana-i işâri ile beş cümlesinde dört (şerri) kelimesini tekrar etmek ve kuvvetli münâsebet-i maneviye ile beraber dört tarzda bu asrın emsalsiz dört dehşetli ve fırtınalu maddî ve manevî şerlerine ve inkılâplarına ve mübârezelerine aynı tarih ile parmak basarak ve manen ‘Bunlardan çekininiz!’ emretmek; elbette Kur’ân’ın i’câzına yakışır bir irşad-ı gaybidir.” (Asa-yı Musa s. 75)

Demek kuru yaş herşeyi muhtevî olan o gerçek mukaddes kitabımız Kur’ân, bize 20. asırdaki ihtilâl ve inkılâplardan da bahsetmiştir. Fakat bu emre doğru yolda olanlarımız uyduğu halde, istikameti şaşıranlarımız uymamışlardır. Meselâ; bu işâretlerden birisi olan milâdî 1971’e bakalım nasıl işaret ediyor?

“Ğâsıkın” (1161) ve “izâ vekabe”; (810) eder ki o zamanlarda ehemmiyetli maddî manevî şerlere işaret eder. Eğer beraber olsa Milâdî (1971) olur. O tarihde dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra şimdiki tohumların mahsulü ıslah olmassa, elbette tokatları dehşetli olacaktır.” (Asa-yı Musa, s. 78) diye yirmş sene önce yani M. 1971’i, M. 1951’den haber veriyor. 

Demek Hz. Üstad onun için “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın, rastgelsem sille vuracağım.” demiş.

İşte böylece merhum Üstadın bu işâri tefsiri de hedefini vurmuş, ıslahla bu ifsâdât önlenmiştir.

50. yılını yeni kutladığımız Yeni Asya’mıza daha nice ellili, yüzlü yıllar diliyoruz, Allah’ü a’lem dünyanın bin yılı kalmadığı için o tabiri bile bile kullanmadım. Çünkü Efendimiz (asm) H.1500’den bahs ediyor.

Allah kazadan belâdan insi cinni şeytanların şerlerinden, kem gözlerden koruyarak zaferlerden zaferlere ulaştırsın amin.               

Okunma Sayısı: 1874
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    15.3.2019 11:21:57

    1500' den 700-800 yıl çıkarıldıktan sonra,1500' ü kabaul etmek gereki yor.Çünkü Üstadımız;700-800 yılı islamın hakimiyetinden saymamıştır. Muhakematta kırka razı değil, en az bin yıl hakimiyet isteriz diyor.Bunu se kizinci mukaddemeden de anlamak mümkündür.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı