Yaprak ve dallar deyip geçmeyin, bunlar hayatımızın gerçekleridir.
Bunlar için bir ağacın unsurları demeye dahi lüzum yoktur. Arap edebiyatında bir şeyin manası zahir veya bedihî ise, o şey o mânâda değil, kastedildiği anlamda kullanılmış demektir. Yani mesele benim buradaki kastımdır.
Benim buradaki kastım: Kâinatın dahi bir ağaç olduğu olabilir. Zira onun da yaprak ve dallar gibi unsurlarının bulunduğunu Bediüzzaman ifade eder ve “İnsan kâinât ağacının en cemiyetli meyvesidir” der. Fakat benim buradaki asıl maksadım, bir başka ağaçtır. O da bir cemaattır. Yani cemaatler dahi ağaçlar gibi olup, onların da çekirdeği yaprak ve dalları vardır.
İşte böyle bir cemaatin çekirdeği Üstadı, gövdesi şahs-ı manevisi, dal ve yaprakları fertleridir. Hâli ile bu dal ve yapraklarda da koparılan ve düşenler olacaktır. Ve hatta bazı dalların temizlenmesi ağacın hayatiyet ve sıhhati için daha iyidir çünkü inkişafı engeller veya hastalık yapar.
İşte ben o düşen ve ayrılan dal ve yaprakları, iki şekilde mütalâa ediyorum.
1. Fert olarak bu ağaçtan kopanlar.
2. Grup olarak bu ağaçtan koparılanlar.
1. Fert olarak bu şahs-ı manevîden ayrılanlar bir yaprağın ağacından kopması gibi düşer ve onun istikametini rüzgâr tayin eder. Kimi bir dereye düşer, suya kapılıp karanlık dehlizlere sürüklenir. Kimi rüzgârın önünde oradan oraya savrulur, bir yerlerde çürür gider. Bunların zararı daha çok kendinedir. Onlara “yazık” der, acırım. Zira Efendimiz (asm), “Cennetin ortasına gitmek isteyen cemaatten ayrılmasın”, “cemaatten ayrılanı kurt yer” buyuruyor.
2. Grup olarak koparılanlara gelince; Bunlar bir dalın ağacından koparılması gibidir. Burada şahsî iradesinden ziyade koparanların maksadı esastır. Koparılanlar garazkârene tarafgirliği, hodfuruşluğu, şöhretperestliği, korku damarını, enaniyeti kullananların nokta-i istinadı olur. Onlar artık şahs-ı manevîye karşı sopa olurlar ve öyle kullanılırlar. Fakat şahs-ı manevînin kök ve bünyesi çok sağlam olduğu için, fazla tesir etmez ve üstelik o sopa vuranların ellerinde kırılır. Daha onların da işine yaramaz ve bir kenar atılırlar.
Cenâb-ı Hak herkese lâyığını verir. Hatta zarar verseler de bu kervanı yolundan eyleyemezler. Kervanın menzili maksuduna ereceği, marziyat-ı İlahiye ve müjde-i Peygamberiyedir.
Son söz: "Mehdi'nin cemaaati, gelene fazla sevinmediğı gibi, gidene de fazla üzülmez".