"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrat Endülüs

Sevinç DANIŞMAZ
28 Şubat 2015, Cumartesi
Batı’nın bu zamanda kendi ürünü gibi sahiplenip öylece pazarladığı demokrasinin ve demokratik anlayışın Avrupa’da ilk defa hayat tarzı haline Endülüs sayesinde geldiğini biliyor musunuz?

İlk demokratik adımların atıldığı Yunanistan (M.Ö. 500) Büyük İskeder’in işgaliyle birlikte bu eğilimine son vermek zorunda kalmıştı. Bizim şu zamanda hâlâ Avrupa’da bile tam mânâsıyla bulamadığımız, ama demokratik bir ülkeden beklediğimiz, Üstad Hazretleri’nin o yol uğruna ömrü boyunca çalıştığı en temel amaçlarından birisi olan Hürriyettir. Düşünce hürriyeti, inanç hürriyeti vb.

Yaklaşık 800 sene ayakta kalan Endülüs, bir çok açıdan çağının ilerisinde bir devlet olmayı başarmıştır. Endülüs’ün en önemli özelliklerinden bir tanesi de üç büyük din mensuplarının yan yana asırlar boyunca yaşamalarıdır. Hatta durum yan yana yaşamakla da sınırlı kalmamış, ilim adamları araştırmalarında ve ilmî çalışmalarında birbirlerine yardımcı olmuşlardır. Bütün bu ilmî çalışmalar neticesi Arapça, zamanının en büyük ilim ve ortak anlaşma dili haline gelmiştir. O dönemde Endülüs’deki ilim adamları kendilerini Arapça öğrenmeye mecbur hissediyorlardı, çünkü onlar için böylelikle Arap literatürüne büyük bir kapı açılıyordu. Bu sayede çok büyük imkânlara sahip oluyorlardı. O zamana göre Arap ülkelerinde, bilhassa Bağdat gibi şehirlerde bazı ilim dalları, astroloji, matematik ve tıp gibi dallar, çok ilerlemişti. Böylelikle oradaki araştırmalarla Avrupa’daki araştırmaları kıyaslayıp, onlardan istifade ederek yeni ilmî gelişmelere kapı açıyorlardı. 

Endülüs’deki Müslümanlar çok demokratik bir yapıya sahiptiler. Kimseyi iman etmeleri için zorlamadıkları halde, insanlar akın akın Müslüman oluyorlardı. Hıristiyan kesim ise Müslüman Araplarla o kadar haşir neşir olmuşlardı ki, âdeta kıyafetleri ve konuşmaları ile onlardan hiçbir farkları kalmamıştı. Sadece dinleri ayrı idi. Bundan dolayı bu kesim Hıristiyanlara “Mozarab” diye hitap edilmeye başlanmıştı. Gayrı müslimleri, kendi dinlerini yaşamada hiçbir şekilde kısıtlamayan Endülüs Müslümanları, onların dostu haline gelmişti. Kiliselerine dokunulmuyor, canları istedikleri vakit çalıyor, istedikleri gibi yaşayabiliyorlardı.

Yahudiler için Endülüs sadece bir sığınak, bir liman olarak kalmamış Avrupa’da âdeta dinlerini yaşayabilecekleri tek bölge haline gelmişti. Avrupalı Hıristiyanlar için Yahudiler, bir arada yaşamayı bırakın, varlıklarına bile tahammül edilemeyecek bir topluluktu. Bu yüzden Yahudiler yüzyıllar boyunca  bir çok katliâmlara ve sürgünlere maruz kalmışlardı. 

Sadece bir misâl vermek gerekirse, ilk Haçlı seferinden hemen önceki Yahudi katliâmından bahsetmek yeterli olacaktır. 2. Papa Urban 1096 yılında İslâm’a karşı haçlı seferlerine dâvetiye çıkardığında, Ren Nehri civarında yaşayan Hıristiyanlar bunu fırsat bilip, o bölgedeki Yahudilere saldırmışlar ve binlerce Yahudiyi katletmişlerdi. Böyle bir asırda Endülüs rahat yaşayabilecekleri tek devlet olarak kalmamış, onlara ummadıkları biçimde kendilerini geliştirme fırsatı da sunmuştu. Endülüs sayesinde kendi kültürlerini ileri boyutlara ulaştırabilmişlerdi. 

Yahudi tarihine bakılırsa, Yahudilerin ve Tevratın dili olan İbranice, Milattan üç asır sonra âdeta ölü bir dil haline gelmişti. Hiçbir yerde İbranice konuşulmuyordu. Sadece Tevrat’ta ve yazı dili olarak kullanılıyordu. Endülüs, Yahudilere demokratik ana yapısıyla öyle bir kapı açtı ki, İbranice ikinci bir diriliş yaşamakla kalmayıp, kozmopolit bir dil haline gelmişti.  

İşte Endülüs, Avrupa’nın göbeğinde bütün vatandaşlarına, din ve ırk ayırımı yapmadan, asırlar boyunca sürecek olan “biz” düşüncesini aşılayabilmişti.

Acaba biz Avrupa’da yaşayan Müslümanlar böyle bir başarıya ulaşabilmemiz için ne yapmamız gerekiyor? Acaba biz de mi Hz. Tarık bin Ziyad gibi kendi gemilerimizi yakıp, yeni ve dönüşü olmayan bir hayata mı başlamalıyız?

Okunma Sayısı: 1849
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • oğuzhan gözüpek

    28.2.2015 01:29:22

    Ben söyliyeyim. İbni Rüşd gibi dahilerin kitaplarını yakan Taassup ve İstibdat esiri İnsanlarda feyiz ve kurtuluş aradıkça ne gemileri yakabiliriz ne de dönüşü olmayan hayata başlayabiliriz.İlahi Tebliği ve Onun Cihanşümul ahkamını hiç bir dünya menfaatına rüşvet vermemeli hayatımızın tarzı olarak benimsemeliyiz.Her İnsan bir Kainattır. Demokrasinin düşünce yapısının temeli budur.O kainatı sıradan meta haline getirdikçe Esfel-e Safiline ittikçe şu halden kurtulmak mümkün mü?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı