"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cenâb-ı Hakk’a “mevcud-u meçhul ünvanıyla” bakmak!

Şeyma TÜRKAN
23 Temmuz 2016, Cumartesi

“Cenâb-ı Hakk’a malûm ve mâruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema’dır. Hakikati ilâm edecek bir ifade de değildir. Maahaza, o ünvanla fehme gelen mânâ, sıfât-ı mutlakayı beraberce alıp zihne ilka edemez. Ancak, Zât-ı Akdes’i mülâhaza için bir nevi ünvandır. Amma Cenâb-ı Hakk’a mevcud-u meçhul ünvanıyla bakılırsa, mârufiyet şuâları bir derece tebarüz eder. Ve kâinatta tecellî eden sıfât-ı mutlaka-i muhîta ile, bu mevsufun o ünvandan tulû etmesi ağır gelmez.”1 Mesnevî-i Nuriye’deki Habbe Risalesi’nde geçen bu kısımda Cenâb-ı Hakk’a mevcud-u meçhul ünvanıyla bakıldığında, marufiyet şuâlarının bir derece parlayacağı hakikatini nasıl anlamalıyız? 

Cenâb-ı Hak, varlığından şüphe duymadığımız, ama mahiyetini de algılayamadığımız bir mevcudiyettedir.  Zira insaniyetin gereği sınırlı akılla ve istidatla kavrayabildiğimiz her şey de sınırlı olmaktadır. Öyleyse Cenâb-ı Hakk’ı hakkıyla bilebilmek mutlak ve sonsuz bir hakikati anlayabilmek şu halde mümkün değildir. Keza biz Rabbimizin bize kendisini bildirdiği kadar bilebilsek de Zatı hakkında tefekkür edemeyiz.  Meselâ ruhumuzu da âlem-i emirden bir varlık olduğunu bilmemize ve varlığını hissetmemize rağmen anlamakta güçlük çektiğimiz ve mahiyetini bilemediğimiz bir mevcudiyettir. 

Evet aklımız Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, tekliğini idrak edebilir; bildirdiği, gösterdiği sıfatlarıyla esmasına bir nebze vakıf olabilir, ancak zatının  mahiyetini hiçbir surette idrak edemez. Bu hakikati şu misalle aktarabiliriz. Meselâ bir masa, onu yapan marangozu nasıl tanır ve anlar… Tabirde hata olmasın biz de bizi yaratan Rabbimizin zatını anlama noktasında belki buna benzetilebiliriz. Üstadımızın da bize aşikâr etmiş olduğu bu hakikate göre Rabbimize malûm unvanıyla baktığımızda sınırlı aklımızla farazî bir İlâh kurgulamış oluruz ki Vacib’ül-Vücud’un sonsuz ve mutlak sıfatları; sınırlı bir akılla mülâhaza edilmiş olunduğundan bu hüküm batıl ve noksan kalmaya mahkûm olur. Bununla beraber insan kendi ruhunun mahiyetini bile bilemezken; zaman ve mekândan münezzeh umum âlemlerin Hâlık-ı Zülcelâl’ini ve Mâlik-i Zülkemâl’ini -hâşâ- zatıyla anlamaya çalışması, büyük bir dâlâlet divâneliği olarak yorumlanmaktadır.2

Ancak insan Allah’ın varlığına şüphesiz iman etmekle beraber mahiyetinin anlaşılamayacağına inanarak Kur’ân ve Kâinat kitabındaki hakikatleri Peygamberimizin (asm) okuduğu gibi okumaya gayret etse, Risale-i Nur’daki iman hakikatlerinin şuâları ile feyizlense, Allah’ı hak bir inançla tanımanın açtığı şuleler kalbini, dimağını ve iç âlemlerini nurlandırmaktadır.3

Bir hadis-i kutsîde Cenâb-ı Hak, “Ben, gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim; onun için bu felekleri yarattım.” buyurmaktadır. Evet Allah’ın ‘zât’ı hakkında bir malûmatımız yoktur, ama Rabbimizin esmâ ve sıfatlarını bize bildirdiği kadar ta’lim edebiliriz. Bu noktada yine Peygamberimizin (asm) bize öğrettiği şekilde talim etmek lâzım gelir ki Resulullah (asm) şöyle buyuruyor: “Seni hakkıyla sena edemedik. Sen kendini nasıl sena ediyorsan öylesin.”4

Dipnot: 1 -1- Mesnevî-i Nuriye, s. 211. 2- Kırkıncı, Mehmed, Hikmet Pırıltıları, s. 210. 3- www.sorularlarisale.com 4- Çetin, M. (2011, Kasım). Yeni Asya Gazetesi.

 

Okunma Sayısı: 2125
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı