Şimdilerde memleketimizde maddî havaların da bozulmasıyla asabî sinelerde sıkıntı hali baş gösteriyor.
Aynı zamanda maalesef manevîyattan yabanîleşmiş olan şu asrımızda nefsin tahakkümü altında hevesata köle olmuş benliklerin ekseriyete tahakküm etmek arzusuyla haince kurmuş olduğu tuzaklar, manevî havanın kirlenmesini netice verdiğinden; halis mü’minlerin daha büyük bir manevî cihadla şaha kalkması çok büyük bir önem arz ediyor.
Şeytan bize nefsi körükleyen pek çok unsurun ekseriyette hakim olduğu vehmini vererek bu zamanda kulluk vazifelerini hakkıyla yapmanın çok güçleşmiş olduğunu üflese de “İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır. sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı âmâl-i sâliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.”
(Kastamonu Lâhikası, s. 97)
Hem Üstadımız bizim şu dehşetli asırda yaşadığımız şerli hadiselerin daha çok taarruz ettiği zamanlarda üzüntüye kapılmamamız konusunda uyarıyor. Meşakkatli, sıkıntılı hallerde Risale-i Nur’un daha tesirli fütuhatının görüldüğünü ikrar ederek hiçbir taifenin, şimdiye kadar böyle bir ehemmiyetli hizmette (iman hakikatlerinin yaşanması için azim ve gayret içinde olmakla talim ve irşad) Nur Talebeleri kadar az meşakkatle kurtulanın olmadığını beyan ediyor.
Evet “Risale-i Nur Külliyatı, Kur’ân-ı Kerîm’in cihanşümul bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh onda, o mübarek ve İlahî bahçenin nuru, havası, ziyası ve kokusu vardır.” (Tarihçe-i Hayat, Önsöz) Ve Nur Talebelerinin itirafıyla beraber Üstadımız da ilân ediyor ki; Risale-i Nur’a çalıştıkça, yaşamakta kolaylık, işlerde muvaffakiyet, rızıkta bereket, kalbde ferahlık ve maişette suhulet peyda ediyor. Hem ahir zamanın yaralarına bir merhem nevinden olan bu Nur Risalelerini okuyup ondaki hakikatleri yaşayarak o eserleri neşretmenin ehl-i dalâletle manen mücadele etmek olduğunu, Müslümanlara iman cihetinde büyük bir iman hizmeti olduğunu ve de ondaki imanî ilimleri mütalâa ederken bazen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkür ibadetini elde etmeyi netice verdiğini bildirerek Nurlara hizmet ve sadâkatle çalışmanın çok mühim iki neticesi olduğu belirtilir ki bunlar: “İmanla kabre girmek ve bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.” (Emirdağ Lâhikası, s. 166) Öyleyse bu büyük kardan mahrum kalmak kâr-ı akıl mıdır!
(Şerh çalışmalarınızı [email protected] adremize gönderebilirsiniz.)